11 Eylül: Gölgedeki Mimarların Hokkabazlığı

11 Eylül: Gölgedeki Mimarların Hokkabazlığı

11 Eylül saldırıları, sadece terör eylemi olmanın ötesinde, insanlığın geleceğini şekillendiren karanlık dönüm noktasıydı. O gün, masumiyet perdesinin ardında gizlenen büyük kâbus oyununun başlangıcıydı. Yaşananlar, “haklı savaş” adı altında uluslararası hukukun nasıl acımasızca çiğnendiğini gözler önüne serdi. İstihbarat teşkilatlarının “koruma sorumluluğu” kisvesi altında yürüttüğü operasyonlar, kendi çıkarlarını meşrulaştırma aracı olarak kullanıldı.

Afganistan’a yönelik saldırının, New York semalarında tek Afgan savaş uçağı olmamasına rağmen NATO Antlaşması’nın 4. Maddesi’ne dayandırılması, çarpık mantığın en bariz örneğidir. Saldırı, uluslararası hukuka göre savaş eylemi değil, terör eylemiydi ve binlerce mil ötede, yıllar öncesinden planlanmış işgalin bahanesi yapıldı.

Savaşlar “soykırım” olarak nitelendirilirken, “teröre karşı küresel savaşın” (GWOT) çelişkileri, sözde düşman örgütün hem dost hem de düşman olarak konumlandırılmasıyla zirveye ulaşması, küresel güçlerin kendi ajandalarını nasıl manipüle ettiğinin açık kanıtıdır.

El Kaide Efsanesi: İstihbarat Projesinin Gölgesi ve Medya Perdesi

El Kaide’nin, istihbarat teşkilatlarının ürünü olduğu ve Arapça’da “üs” anlamına geldiği gerçeği, örgütün gerçek kimliği hakkında ciddi şüpheler uyandırmaktadır. Sovyet-Afgan Savaşı’nda paralı askerlerin veri tabanı olarak kullanılan yapı, medyanın aksine Taliban’ın parçası değildi. Hatta, 2001 Ağustos’unda Pakistan’daki ABD kongre heyetine, Taliban temsilcisinin El Kaide’yi Amerika’ya veya başka ülkeye karşı saldırıda desteklemeyeceklerine dair kesin güvence vermesi, resmi anlatıyı temelden sarsmaktadır.

11 Eylül’de El Kaide’nin Amerika’ya saldırdığına dair somut kanıtların eksikliği ve örgütün böyle saldırıyı organize etme yeteneğinin sorgulanması, olayın ardındaki gerçekleri daha da karmaşık hale getirmektedir. Afganistan’daki mağaralardan sofistike operasyonun yönetilmesi fikri, akıl ve mantıkla bağdaşmamaktadır; bu, ancak safdillere yutturulabilecek masaldır.

Olaylarla ilgili “muazzam sansür” uygulandığı ve kamuoyundan önemli bilgilerin gizlendiği aşikardır. ABD başkanının babasının, iddia edilen teröristin kardeşiyle 11 Eylül sabahı kahvaltı yapması ve haberin çok sonra ortaya çıkması, medya manipülasyonunun çarpıcı örneğidir. Büyük şehrin polis departmanının eksik sorgulaması, soruşturma ve gizlemenin boyutlarını gözler önüne sermektedir.

Saldırıyı yapan ve öldüğü iddia edilen teröristin 10 Eylül 2001’de Pakistan askeri hastanesinde yattığına dair medya raporlarında bilgiler yer almasına rağmen, savunma bakanının “samanlıkta iğne aramak gibi” diyerek bilgisiz taklidi yapması, sansürün parçasıdır. Bina 7’nin çöküşünün büyük haber kanalları tarafından olaydan 20 dakika önce haber verilmesi, “kirli işlerin” ve önceden bilginin varlığına işaret ederek, olayın arkasındaki derin devletin ne kadar organize çalıştığını gösteriyor.

Jeopolitik Satranç: Petrol, Güç ve Bölgemizin Kaderi

11 Eylül’den dört yıl önce ABD askeri komutanlığının “önce Irak, sonra İran” diyerek Orta Doğu petrolüne erişimi hedeflediği belgesi, küresel teröre karşı savaşın ardındaki gerçek motivasyonları ortaya koymaktadır. Müslüman ülkelerin gezegenin petrol ve gaz rezervlerinin büyük yüzdesini kontrol etmesi ve sözde terörist örgütün, bu ülkelerin sakinlerini “terörist” olarak karalamak için kullanılması, jeopolitik stratejinin temelini oluşturmaktadır. Suriye’deki Fırat Nehri’nin doğusundaki petrol zengini bölgenin ABD tarafından “kendi bölgeleri” olarak adlandırılması, bunun güncel örneğidir.

Bugün Venezuela gibi petrol zengini ülkelerin “organize suçla işbirliği yapmakla” suçlanması, benzer stratejinin parçasıdır. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, büyük oyunun tam merkezindedir. Bölgemizdeki istikrarsızlık, enerji kaynakları üzerindeki kontrol mücadelesinin doğrudan sonucudur; bu, bizim için hayati tehdittir.

Nükleer Tehdit ve İnsani Yıkım: 11 Eylül’ün Acı Mirası

ABD başkanının, sözde terörist örgütün nükleer tehdidi iddiasıyla başlatılan 1.3 trilyon dolarlık nükleer silah programının 2030’a kadar 2 trilyon dolara çıkması, 11 Eylül yalanlarının askeri harcamaları nasıl artırdığını gösteren somut örnektir. Bu, “bir yalanı başka yalan yaratmak için” kullanma stratejisinin parçasıdır.

11 Eylül sonrası ABD’nin doğrudan veya dolaylı olarak 12 ülkeye saldırması, on milyonlarca insanın hayatının mahvolmasına, öldürülmesine, sakat kalmasına veya evlerini kaybetmesine neden olmuştur. 17 yılda 65 milyon insan sürgün edilmiş ve yaklaşık 30 milyona kadar sivilinölmesı, savaşın gerçek yüzünü ortaya koymaktadır.

Savaşların Avrupa’ya milyonlarca göçmenin gelmesine neden olması ve aşırılık yanlısı grupların öfkesini tetiklemesi, 11 Eylül’ün küresel insani ve sosyal sonuçlarına dair somut örneklerdir. Türkiye, göç dalgasının ve bölgesel istikrarsızlığın doğrudan etkilerini yaşamış, milli güvenliği tehdit eden unsurlarla karşı karşıya kalması, bizim için ciddi beka sorunudur.

Aslıhan DEMİR

Yazar