İklim Karantinaları Hangi Tehdit Mekanizmasını Temsil Ediyor?

Pandemiden Sonra, “iklim Karantinaları” Adıyla İnsanlık Aleyhine Yeni Tehditler Yükseliyor…

Küresel kuruluşlar, karbon emisyonlarını azaltma bahanesiyle ekonomik faaliyetleri durma noktasına getirecek ve toplumsal düzeni yeniden şekillendirecek planları devreye sokuyor. Ancak planlar, yalnızca çevresel hedef değil; aynı zamanda bireylerin yaşam tarzlarını kökten değiştirmeyi amaçlayan küresel sosyal mühendislik projeleri olarak karşımıza çıkıyor.

Peki öyleyse, bunlar gerçekten iklim krizlerini önleme çabası mı, yoksa küresel elitlerin insanlık aleyhine hayata geçirmeye çalıştığı mekanizmalarını güçlendirme planının parçası mı?

COVID-19: İklim Karantinalarının Provası mı?

COVID-19 planlı pandemisi sırasında uygulanan karantinalar, küresel ekonomiyi durma noktasına getirip tedarik zincirlerini çökertirken milyonlarca insanı işsiz bıraktı ve dünyayı stagflasyonun pençesine sürükledi. Ancak ekonomik yıkım, karbon emisyonlarının %5,4 oranında azalmasıyla bazı çevrelerce “gezegen için kazanç” olarak bulunmadık fırsatlar sunuldu. Dahası, bireylerin hareket özgürlüklerini kısıtlayarak karbon emisyonlarını azaltmayı hedefleyen “iklim karantinaları” fikri, pandemi kısıtlamalarıyla birlikte daha sık gündeme gelmeye başladı.

Özel araç kullanımının sınırlandırılması, kırmızı et tüketiminin yasaklanması ve enerji tasarrufu için aşırı önlemler alınması gibi öneriler, planların temel unsurları arasında gösterilirken, pandemi kısıtlamalarının halkı “özgürlük kaybına” alıştırmak için önemli araç olma potansiyeli tartışmaları daha da alevlendirdi. COVID-19 karantinalarının sağlık açısından etkisiz, ekonomik açıdan yıkıcı olduğu gerçeği, bu tür politikaların asıl amacının insanlık aleyhine sıkıyönetim gibi kontrol mekanizmaları oluşturmak olduğu yönündeki şüpheleri ve farkındalıkları güçlendirdi.

IMF’nin “Net Sıfır Karbon” Planı: Özgürlüklerin ve Ekonominin Sonu mu?

IMF’nin 2030 yılına kadar “net sıfır karbon” hedefine ulaşma planı, çevresel dönüşümden çok, ekonomik ve toplumsal düzeni yeniden şekillendirme çabası olarak değerlendiriliyor artık. Önerilen yeni sert politikalar, karbon vergileri aracılığıyla ekonomik faaliyetleri kontrol altına almayı hedeflerken, enerji ve gıda kıtlıkları, iş kayıpları ve yaşam standartlarında düşüş gibi ciddi sonuçlar doğurabilecek olması, yalnızca çevreyi koruma söylemiyle sınırlı kalmayıp, ulusal ekonomileri merkezi tek dünya hükümeti gibi otoritenin kontrolüne bırakma riskini de beraberinde getiriyor.

Böylece “net sıfır karbon” stratejisi, çevresel koruma ve kollama amacında ziyade, IMF‘nin küresel tek dünya kontrol mekanizmaları oluşturma çabasını yansıtan plan olarak öne çıkıyor.

“İklim Krizi” Söylemi: Bilimsel Gerçekler ve Korku Politikaları

IMF ve diğer küresel kuruluşlar, 1,5°C’lik küresel ısınma eşiğinin aşılmasının çevresel felaketlere yol açacağını savunarak “iklim uçurumu” teorisini öne sürüyor. Ancak söylemler, bilimsel temelden yoksun distopik kaos ve korku politikası olarak eleştiriliyor. Tarihsel veriler de Dünya’nın ikliminin her zaman değişken olduğunu ve karbon seviyelerinin sıcaklıkla doğrudan bağlantılı olmadığını ortaya koyuyor.

Karbon emisyonlarının küresel ısınma üzerindeki etkisine dair yeterli kanıt bulunmamasına rağmen, bu iddialar bireylerin özgürlüklerini kısıtlamak ve ulusal ekonomileri kontrol altına almak için araçlar olarak kullanılıyor. Sonuç olarak, “iklim krizi” söylemi yalnızca çevresel tehdit değil, aynı zamanda insanlık aleyhine küresel sıkı yönetimsel kontrol mekanizması oluşturmak için kullanılan propaganda aracı olarak dikkat çekiyor.

Büyük Sıfırlama: Kaos, Kontrol ve İnsanlığın Geleceği

Planlı pandemi döneminde uygulanan kısıtlamalardan “iklim karantinalarına”, karbon vergilerinden ekonomik çöküşe kadar uzanan planlı küresel politikalar, elitlerin uzun vadeli planı olan Büyük Sıfırlamanın parçası olarak karşımıza çıkıyor. IMF ve diğer küresel kuruluşlar, “net sıfır karbon” gibi masum görünen çevresel söylemlerle ulusal ekonomileri ve bireysel özgürlükleri merkezi otoritenin kontrolüne bırakmayı hedefliyor. Tabii ki süreç yalnızca çevresel hedef değil; aynı zamanda servet transferi, bireysel mülkiyetin ortadan kaldırılması ve toplumların yeniden yapılandırılmasını amaçlayan küresel sosyal mühendislik projesi.

Pandemi dönemindeki kısıtlamalar, halkı özgürlük kısıtlamalarına alıştırmak, ekonomik faaliyetleri yavaşlatmak ve bireyleri merkezi otoritelere bağımlı hale getirmek için prova niteliğindeydi ve kısmen de başarılı oldular. Şimdi ise “iklim krizi” bahanesiyle kısıtlamalar daha da ileri taşınıyor ve insanlığın yaşam tarzını kökten değiştirecek dönüşüm dayatılıyor.

Sonuç olarak; Küresel elitlerin kontrol planları, uçuk komplo teorisi değil, somut gerçekliktir. İnsanlık, dönüşümün ardındaki sinsi hedefleri ve amaçları mutlaka sorgulamalı ve kaybetme tehlikesi baş gösteren özgürlüklerini savunmalıdır.

Sessiz kalmak, dönüşümün parçası olmak demektir. Özgürlüklerin ve ulusal egemenliklerin korunması, süreçte her zamankinden daha kritik ve daha önemli hale gelmiştir.

Küresel İfşa

Yazar

Banner
Yasal Uyarı:
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.