İklim Kanunu Yeşil Boyalı Finansal Sömürü Mekanizmasıdır!

İklim Kanunu Yeşil Boyalı Finansal Sömürü Mekanizmasıdır!

Yeni yasa ile, “iklim değişikliğiyle mücadele” gibi ulvi maskenin ardına gizlenerek Türkiye’nin geleceğini ipotek altına almaya hazırlanıyor. Ancak aldanmayın! Parlamentoda onay bekleyen iklim kanunu teklifi, ne ormanlarımızı ne sularımızı ne de biyoçeşitliliğimizi korumayı hedefler. Aksine, küresel finans odaklarının ve onların yerli işbirlikçilerinin çıkarlarına hizmet eden, yeşil boyalı finansal sömürü mekanizmasıdır. 

İklim Maskesi Altındaki Finansal Sömürü

Bu kanunun özü, ekolojik koruma değil, karbonu fiyatlandırmaktır. Bu kritik ayrım, oyunun kurallarını ortaya koyuyor. Kanun, doğayı değil, parayı merkezine alıyor. Ormanların, suların, ekosistemlerin korunmasına dair tek somut mekanizma içermezken, tüketim alışkanlıkları, üretim yapısı, kentleşme gibi iklimle doğrudan ilişkili temel sorunlara dokunmaktan özenle kaçınıyor.

Asıl amaç, emisyon farkı bahanesiyle küresel ölçekte gelir transferi mekanizması kurmaktır. Türkiye gibi ülkeler, kendi sanayilerini denetlemekle yükümlü kılınırken, buradan elde edilecek gelirler Avrupa Birliği kasalarına veya çok uluslu “yeşil” fonlara akıtılacaktır. Bu, finansal hükümranlığın yeşil kılıfla dayatılmasıdır ve yeşil mutabakat adı altında pazarlanan finansal sömürü düzenidir.

Avrupa’nın Karbon Silahı: Haksız Rekabetin Yeni Adı

Bu sinsi planın kökleri, Avrupa Birliği’nin 2005’te kurduğu Emisyon Ticaret Sistemi’ne (ETS) dayanıyor. AB, yaklaşık yirmi yıldır işlettiği sistemi şimdi küresel silah olarak kullanmaya hazırlanıyor. Dünya ticaretindeki rekabet gücünü kaybetme korkusuyla AB, gümrük duvarları yerine daha sofistike yöntem geliştirdi: karbon vergisi. “Benim üreticim karbon için para öderken, sen ödemezsen haksız rekabettir” diyerek, 2026’dan itibaren Türkiye dahil olmak üzere kendi sistemi dışındaki ülkelerden ithal edilen ürünlere “sınırda karbon düzenlemesi” adı altında vergi uygulayacağını ilan etti.

Kendi üreticilerine ise geçiş sürecinde ücretsiz tahsisatlar vererek onları koruma altına alıyor. Bu, açıkça dayatma ve finansal saldırıdır, karbon piyasası üzerinden işleyen modern emperyalizm biçimidir. 

Türkiye Sanayisine Vurulan Karbon Kelepçesi

Türkiye’nin AB’ye yaptığı 100 milyar doları aşan ihracat, yeni düzenlemeyle doğrudan tehdit altındadır. İhracatçı büyük sanayi kuruluşları, AB pazarını kaybetme korkusuyla hükümete “bu sisteme geçelim” baskısı yapmaktadır. Dünya Bankası gibi küresel tefeciler de “iklim dostu” projelere fon sağlama vaadiyle baskıyı körüklemektedir. Türkiye ise “madem vergi konulacak, vergiyi biz toplayalım” mantığıyla kendi Emisyon Ticaret Sistemi‘ni (ETS) kurmaya çalışıyor.

Ancak bu, sorunu çözmek yerine, ülkeyi daha derin batağa saplamaktadır. Üstelik, bazı Avrupa ülkelerinin hala yararlandığı muafiyetler müzakere dahi edilmeden yükümlülük altına girilmesi, Türkiye ekonomisi için büyük risktir. 

Uyumun Bedeli: Karbon Faturasını Kim Ödeyecek?

Kurulması planlanan ETS’de, çelik, çimento gibi büyük ihracatçı sektörlere başlangıçta ücretsiz karbon tahsisatları verilecek. Yani, devasa maliyetin yükü doğrudan şirketlerin sırtına binmeyecek. Peki, fatura kime çıkacak? Maliyetler, zamanla daha küçük üreticilere, iç piyasaya çalışan sanayiye ve en nihayetinde fahiş fiyat artışlarıyla doğrudan halka yansıtılacak. Büyükler korunurken, bedeli yine millet ödeyecek. Dahası, ETS içinde karbon tahsisatlarının alınıp satılmasıyla piyasadan TL çekilecek, likidite azalacak, kredi muslukları kısılacak, faizler yükselecek ve reel sektör daha da sıkışacaktır. Bu, dış rantiyecilere servet transferini hızlandıran şeytani mekanizmadır. 

Egemenlik Yanılsaması: Neden AB Hep Kazanıyor?

Türkiye kendi ETS’sini kursa bile, AB’nin sınırda karbon vergisi tehdidinden kurtulamayacak. Çünkü Türkiye’deki karbon fiyatı (örneğin ton başına 30 Euro) ile AB’deki fiyat (örneğin 100 Euro) arasındaki fark, yine AB tarafından sınırda tahsil edilecek. Yani, ne yaparsak yapalım, AB bizden para almaya devam edecek. “Düşük karbon maliyetiyle azaltım yapıp kredi satma” masalı ise, üreticiyi ezmek ve tüketiciye daha fazla yük bindirmek anlamına gelen acımasız aldatmacadır.

Gelişmiş ülkeler dünyayı kirleterek zenginleşirken, şimdi kalkınmakta olan ülkelere aynı karbon fiyatını dayatmak, adaletsizlik ve küresel elitler tarafından yönetilen yapısal baskı politikaları, Türkiye için kalkınma engeli ve modern sömürü aracıdır. 

Dijital Köleliğe Giden Yol: Karbon Endeksi Tehdidi

Halkın “bu kanun özgürlüklerimizi kısıtlayacak, bizi köleleştirecek” şeklindeki tepkileri son derece haklı ve yerindedir. Çünkü sistemin nihai hedefi, bireysel özgürlük kısıtlaması ve totaliter kontrol mekanizmasıdır. Şirketlere uygulanan karbon sınırlamaları, basit idari kararla bireylere indirgenebilir. Günlük hayatınızdaki her tercih; ulaşımınız, alışverişiniz, enerji tüketiminiz karbon endeksi ile puanlanabilir ve skor dijital kimlik bilgilerinize işlenebilir. Belirli sınırı aştığınızda ek vergi ödeyebilir, seyahat etmeniz engellenebilir, kredileriniz kesilebilir.

Blok zinciri, yapay zeka ve dijital kimlik teknolojileriyle entegre edildiğinde, sistem geri dönüşü olmayan dijital kölelik düzeni yaratacaktır. İnsanın onuru ve özgürlüğü, karbon skorlarından çok daha önemlidir. 

Türkiye Kuşatma Tehlikesini Bertaraf Edebilir.

Şüpheye yer yok: Karşımızdaki tablo, küresel elitlerin yıllardır ilmek ilmek ördüğü planlarının Türkiye üzerindeki tecellisidir. Bu, komplo teorisi değil, adım adım uygulanan somut projedir. İklim değişikliği bahanesiyle dayatılan politikalar, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını yok etmeyi, sanayisini çökertmeyi, finansal olarak kendine bağlamayı ve nihayetinde vatandaşlarını dijital prangalarla kontrol altına almayı hedefleyen sinsi plandır. “Yeşil” görünen dayatma, aslında milli egemenliğimize ve bireysel özgürlüklerimize vurulan en tehlikeli darbelerden biridir. Tarihsel sorumluluğumuz, küresel oyunu görmek, tehlikenin farkına varmak ve topyekûn bilinçle dayatmaya direnmektir.

Sessiz kalmak, geleceğimizi kendi ellerimizle teslim etmektir.

Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN

Yazar

Banner
Yasal Uyarı:
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.