İran-İsrail Geriliminde Türkiye’nin Kritik Rolü ve Misyonu
Orta Doğu’nun en karmaşık çatışmalarından biri olan İran-İsrail gerilimi, sadece toprak mücadelesi değil; kimlik, tarih ve gerçeklik algılarının kesiştiği bilgi savaşıdır. İran’ın Arap olmadığı gerçeği neden hâlâ göz ardı ediliyor? Türkiye ise karmaşık denklemde sadece seyirci değil, oyunun kurallarını değiştirebilecek aktör konumunda.
İran: Pers Kimliği ve Direniş Ekseni
İran, tarih boyunca Pers İmparatorluğu’nun mirasçısı olarak Farsça konuşan, Şii mezhebine bağlı ve Arap dünyasından kültürel olarak farklı toplumdur. 1979 İslam Devrimi’ne kadar Batı ile yakın ilişkiler içindeydi; ancak devrimle birlikte ilişki tamamen değişti. İran, İsrail’i “Küçük Şeytan” ilan ederek Filistin davasını sahiplenmeye başladığı dönüşüm, bölgesel güç mücadelesinin de parçası. Sizce değişim, bölgedeki dengeleri nasıl etkiledi?
Devrim Muhafızları’nın güçlenmesi, vekalet savaşları ve nükleer program, İran’ın hem iç hem dış politikasını şekillendirdi. Lübnan’da Hizbullah, Gazze’de Hamas ve Yemen’de Husiler, İran’ın stratejik hamlelerinin somut yansımalarıdır.
İsrail: Güvenlikten Kişisel Siyasete
İsrail’in İran’a karşı tutumu, özellikle Benjamin Netanyahu’nun liderliğinde, sadece güvenlik kaygılarından ibaret değil. 2025’teki “Operation Rising Lion” saldırıları, İran’ın nükleer altyapısını hedef aldı ama asıl amaç, Netanyahu’nun Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki suçlamalardan dikkat dağıtmaya çalışması, savaşın ne kadar siyasi araç haline geldiğini gösteriyor. Sizce, bir liderin kendi siyasi geleceği için böylesi riske girmesi ne kadar etik?
Netanyahu’nun stratejisi, İsrail içinde siyasi birlik sağlarken, dışarıda ABD desteğini pekiştiriyor. Ancak savaş, on binlerce sivilin hayatını kaybetmesine ve bölgesel istikrarsızlığın derinleşmesine yol açıyor.
Anlatıların Çatışması: Gerçeklik Kimin Elinde?
İran-İsrail çatışması, iki zıt anlatı üzerinden şekilleniyor. Batı medyası İran’ı nükleer silah peşinde koşan, terör destekçisi tehdit olarak sunarken; Çin, Rusya ve birçok Küresel Güney ülkesi İran’ı Batı’ya direnen mağdur olarak gösteren bilgi karmaşası içinde gerçek ne kadar ulaşılabilir?
Medya manipülasyonları, toplumlarda derin kutuplaşmalara yol açıyor. Türkiye gibi ülkelerin medya okuryazarlığını artırması ve çok kaynaklı bilgi sistemleri geliştirmesi, karmaşadan çıkış için hayati önemde.
Medya Manipülasyonu ve Toplumsal Kutuplaşma
İran-İsrail çatışması sadece askeri operasyonlarla değil, medya başlıklarıyla da yürütülüyor. Batı medyası İsrail’in saldırılarını “önleyici güvenlik hamlesi” olarak sunarken; İran kaynakları bunu “sivil katliam” olarak çerçeveleyen anlatılar, toplumlarda derin kutuplaşmalara yol açıyor. Türkiye’nin medya okuryazarlığını artırması ve anlatı mühendisliğine karşı direnç geliştirmesi kritik.
Türkiye’nin Rolü: Arabulucu mu, Sessiz Gözlemci mi?
Türkiye, hem İsrail’i tanıyan hem de Filistin davasını savunan ikili pozisyonu, benzersiz dengeleyici rol verebilir gözükse de, stratejik sessizlikle zayıflayabilir. Türkiye’nin medya diplomasisi ve çok sesli söylemi, boşluğu doldurabilir mi? Sizce Türkiye, karmaşık ortamda nasıl yol izlemeli?
Jeopolitik açıdan Türkiye, İran’la enerji ve sınır güvenliği alanında iş birliği yaparken; İsrail’le savunma ve ticaret alanlarında zaman zaman yakınlaştıran denge politikası, Türkiye’yi hem riskli hem de vazgeçilmez aktör haline getiriyor.
İran-İsrail Geriliminin Türkiye Üzerindeki Jeopolitik Etkileri
Bu çatışmanın sıcak savaşa dönüşmesi, Türkiye’nin doğu sınırlarını ve hava sahasını doğrudan tehdit edebilir. Enerji tedarikinde İran, Türkiye’nin önemli doğalgaz kaynaklarından biri. Olası savaş, enerji arzını sekteye uğratabilir ve fiyatları yükseltebilir. Ekonomik dalgalanmalar ise ihracat pazarlarını ve yatırım ortamını olumsuz etkileyebilir. Türkiye, risklere karşı çok katmanlı savunma sistemleri ve stratejik enerji politikaları geliştirmeli.
Netanyahu’nun Savaş Stratejisi: Kişisel Kurtuluşun Bedeli
Netanyahu, İran’ı kişisel düşmanı ilan ederek, “varoluşsal tehdit” söylemiyle İsraillileri etrafında topluyor. 2025 saldırıları, İran’ın nükleer bomba yapmasını engellemekten çok, Netanyahu’nun iç siyasi krizlerinden dikkat dağıtma amacı taşıyan stratejisi, on binlerce sivilin ölümüne ve bölgesel istikrarsızlığın derinleşmesine yol açıyor. Sizce, kadar insanın hayatı siyasi oyun için feda edilebilir mi?
Sonuç: Gerçeklik Arayışında Türkiye ve Toplumsal Uyanış
İran-İsrail çatışması, sadece iki ülkenin değil, tüm bölgenin jeopolitik geleceğini belirleyen kritik kırılma noktasıdır. Türkiye, karmaşık denklemde pasif seyirci olmaktan çıkıp aktif yönlendirici olabilir. Bu, sadece stratejik dengeyle değil, bilgi sistemlerine müdahale kapasitesi ve cesaretle mümkün. Bölgedeki sinsi planlar, insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Türk halkı, bir gün sıranın kendisine gelebileceği yönündeki tehlikeleri fark etmeli, sorgulamalı ve milli güvenlik ile toplumsal refah için harekete geçmeli.
SADİ ÖZGÜL
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.