Casusa Dönüşen Akıllı Sayaçların Karanlık Yüzü

Casusa Dönüşen Akıllı Sayaçlar İle Dijital Gözetimin Karanlık Yüzü

Türkiye’de akıllı sayaçların veri toplayan ajana dönüşmesi hiç aklınıza geldi mi? Cevabınız ne olursa olsun, ABD’nin Sacramento şehrinde yaşanan akıllı sayaç skandalı, mahremiyet ihlalinin ötesinde bir durumu gösterdi. Bu skandal, modern toplumların dijital gözetimle nasıl kontrol altına alındığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.

SMUD (Sacramento Municipal Utility District), yaklaşık 650.000 evin enerji ihtiyacını karşılayan büyük bir kamu hizmeti sağlayıcısıdır. Ancak akıllı sayaçlar, enerji kullanım verilerini mahkeme izni olmadan polisle paylaşarak büyük bir skandala yol açtı. Bu, sıradan bir veri sızıntısından çok daha fazlası; devlet destekli, sistematik ve ayrımcı gözetim operasyonudur. Akıllı sayaçlar, evlerimizin içine kadar giren dijital casuslar haline geldi. Türkiye gibi ülkelerde benzer karanlık planların olup olmadığını sormak artık zorunluluk.

Evlerimiz Dijital Polis Karakoluna Dönüştü

SMUD’un sayaçları, enerji tüketimini 15 dakikalık aralıklarla kaydediyor. Bu veriler, uyku düzenimizden evde kimlerin bulunduğuna kadar detaylı profiller oluşturuyor. Yani, enerji tüketimi üzerinden evlerimizin dijital polis karakoluna dönüşme riski, teknolojik bir gelişme değil; mahremiyetin sistematik olarak yok edilmesine işaret ediyor.

Bu kadar detaylı veri gerçekten sadece enerji yönetimi için mi toplanıyor? Yoksa başka amaçlar mı var?

Hukukun Üstünlüğü Yerle Bir Ediliyor

Mahkeme izni olmadan polisle veri paylaşmak, Kaliforniya Anayasası’na aykırıdır. Ancak oradaki yasaların, teknolojik gözetim karşısında nasıl etkisiz kaldığını sorgulatıyor. 33.000’den fazla müşteri, sadece posta kodu nedeniyle “şüpheli” ilan edilerek gözetim altına alındı. Bu durum, hukukun üstünlüğünün değil, keyfi gözetim politikalarının hüküm sürdüğünün kanıtıdır.

Türkiye’de benzer hukuki boşluklar göz önüne alındığında, benzer uygulamaların yaygınlaşması kaçınılmaz mı? Kendi ülkemizdeki durumu sorgulamanın zamanı gelmedi mi?

Algoritmaların Yeni Irkçılığı

SMUD analistleri, elektrik tüketim verilerini etnik kökenlerle birleştirerek belirli evleri hedef gösterdi. Özellikle “Asyalı” etiketi taşıyan adreslerin polis takibine alınması, teknolojinin nasıl ırkçı bir baskı aracına dönüştüğünü gösteriyor. Bu durum, sadece Kaliforniya’nın değil, küresel dijital gözetim sistemlerinin bir parçasıdır.

Tıbbi cihaz kullanan bir Asyalı göçmen, yüksek enerji tüketimi nedeniyle yasa dışı madde üretimiyle suçlandı. Diğer bir kişi, evinde kripto para madenciliği yaparken silah zoruyla evinden çıkarıldı. Bu örnekler, dijital gözetimin masum insanları nasıl mağdur ettiğinin canlı kanıtlarıdır. Türkiye’de etnik, dini veya bölgesel farklılıkların algoritmik ayrımcılığa nasıl yol açabileceğini düşünmek gerekiyor. Bu, toplumsal adaletin temel meselesidir.

Dijital Mahremiyetin Çöküşü: Gizlilik Politikalarının Aldatmacası

SMUD’un gizlilik politikası, müşterilerin onay hakkını pasifize ediyor. Web sitesinin dip köşesine saklanan metne onay verip vermediğinizin önemi yok; sistem sizi zaten kabul etmiş sayıyor. Bu durum, dijital dünyada “kabul ettin sayılır” mantığının tehlikeli bir örneğidir. Türkiye’de de benzer politikalar yaygındır.

Peki, bireylerin dijital hakları ve mahremiyetleri nasıl korunacak? Bu, teknik ve adil bir politika mücadelesidir.

Algoritmik Ayrımcılık: Dijital Eşitsizliğin Yeni Yüzü

Dijital çağda algoritmik ayrımcılık, tarihsel, kültürel ve ekonomik güç ilişkilerinin dijital yansımasıdır. Amazon gibi şirketlerin işe alım algoritması kadınları dışlıyorsa, kredi puanları etnik kökenle ilişkilendiriliyorsa bu sorunların farklı yüzleridir.

Türkiye’de algoritmik karar alma süreçlerini düzenleyen kapsamlı bir yasa yok; ancak birçok yasal boşluk var. Mevcut KVKK, kişisel verilerin korunmasını sağlasa da algoritmik ayrımcılığı engellemekte yetersiz kalıyor. Avrupa Birliği’nin GDPR düzenlemeleriyle karşılaştırıldığında, Türkiye’nin dijital haklar alanındaki ciddi eksiklikleri, dijital gözetim ve ayrımcılığın yaygınlaşması için uygun zemin hazırlıyor. Bu durum, milli güvenliğimizi de riske atıyor.

Dijital Gözetim Çağında Bilinçli Farkındalığın Önemi

Dijital gözetim, sadece teknolojik bir mesele değil; insanlık onuruna, özgürlüğe ve adalete yönelik sistematik bir saldırıdır. SMUD skandalı, sadece bir şirketin yasa dışı uygulaması değil; karmaşık ve gizli planlarla desteklenen küresel ve yerel dijital gözetim mimarilerinin bir parçasıdır. Maalesef, gerçekler “uçuk komplo teorisi” damgası yediği için toplumun büyük bir kısmı habersiz kalıyor.

Ancak bilinçli farkındalık, karanlık planları bozmanın anahtarıdır. Bu yazıyı sadece okumakla kalmayın; siyasilere sorun, sorgulayın, tartışın ve harekete geçin. Çünkü dijital gözetim çağında susmak, geleceğimizi teslim etmek demektir.

Küresel İfşa

Yazar