Gözümüzün Önünde Önemli Şeyler Dönüyorken Yeni Dinin Farkında mıyız?
Eskiden mahallemiz, komşumuz, ailemiz vardı. Şimdi herkes kendi derdinde, yalnızlaştık. İçimizde boşluk oluştu sanki, bir şeye inanma ve ait olma ihtiyacı… Boşluğu, teknoloji doldurmaya başladı. Biyoteknoloji, yapay zekâ vb artık sadece alet edevat değil, yeni din gibi karşımızda. Sanki bize “Sizi biz kurtaracağız!” diyorlar. Ama işin içinde öyle büyük oyun var ki, gözümüzün önünde ağ örülüyor ve içine çektikleri ağlar bedenimizi ve aklımızı esir alacak gibi duruyor.
Anlamı Çaldılar: DNA’mız ve Bilgisayar Kodları Yeni Tanrımız mı?
Şehirlerde, apartman dairelerinde sıkışıp kaldıkça, içimizdeki manevi boşluk büyüdü. Boşluğu “hiç yorulmayacaksınız”, “hep güvende olacaksınız” gibi teknoloji masallarıyla doldurmaya çalışıyorlar. Büyük teknoloji şirketleri, kendilerini kurtarıcımız gibi gösteriyor. Ama “kurtuluş” dedikleri şeyler, insanlığımızı, ahlakımızı ve geleceğimizi hiçe sayıyor. “Bilgisayar ne derse o doğrudur” diyerek düşünme yeteneğimizi elimizden alıyorlar. Bilimsel laflarla kafamızı karıştırıp, bizi hayali geleceğe inandırmaya çalışıyorlar.
Tarlalarımızda Gizli Deneyler: Tohumlarımızın Kaderi Ne Olacak?
Yeni “din”in ayinleri şimdiden tarlalarımıza kadar sızdı bile. RNA spreyleri diye şeyler var, bitkilerin genetiğini değiştiriyorlar. Düşünsenize, bioteknoloji şirketleri yapay zekâyla genleri karıştırıp, özel spreyler hazırlıyor, sonra tarlalarımıza tarım ilacı sıkar gibi sıkıp, bitkinin kökünden ucuna kadar genetiğini yeniden yazıyor ve değişiklikler nesilden nesile geçiyor. “Daha çok ürün alırsınız” diyorlar ama kimse ekosistemin (doğanın) dengesinin nasıl bozulacağını, toprağın nasıl zehirleneceğini konuşmuyor. Küçük çiftçilerimiz, dededen kalma tohumlarımız, büyük şirketlerin gölgesinde yok olup gidiyor.
Gökyüzünden Gelen Tehlike: Drone’lar Ne Taşıyor?
Biyoteknolojinin başka korkutucu yüzü de drone’larla yapılan gizli aşı deneyleri. ABD’de yürütülen bazı projelerle, havadan “kendi kendine yayılan” virüs parçacıkları veya bağışıklık sistemini etkileyen maddeler taşıyan drone’lar uçuruluyor. Yani, birileri havadan bir şeyler püskürtüyor, biz ne olduğunu bilmiyoruz, kimse de hesap vermiyor. “Acil durum” bahanesiyle insan sağlığı hiçe sayılması, küresel çapta kimsenin denetleyemediği kontrolsüz salgın riski yayılımın kapılarını ardına kadar açıyor.
Okullarda Dijital Esaret: Çocuklarımız Robot mu Olacak?
Yapay zekâ tabanlı eğitim modelleri, çocuklarımızı insan etkileşiminden koparıp ekranlara bağlıyor. Saatlerce ekran başında kalmak, çocuklarımızın düşünme, konuşma, arkadaşlık kurma becerilerini köreltiyor. Küresel elitlerin teknoloji şirketleri, eğitim müfredatına bile karışıyor, kendi çıkarlarına göre derslerin içeriğini belirliyorlar. Sanki “hızlı başarı” ve “ölçülebilir notlar” her şeyden önemliymiş gibi, çocuklarımızın eleştirel düşünmesini engelliyorlar. Gerçek huzur ve dayanışma yerine, dijital kafesin içine hapsediyorlar.
mRNA Aşıları: Gerçekler Neden Saklanıyor?
Planlı pandemiyle hayatımıza giren mRNA aşılarıyla ilgili resmi açıklamalarla, gerçek hayattaki veriler arasında dağlar kadar fark var. Dünya Sağlık Örgütü “14,4 milyon hayat kurtarıldı” dedi, ama bağımsız rapor (JAMA) sayıyı 2,5 milyona düşürdü. Japonya’da 2024 Şubat’ına kadar 350.000’den fazla beklenenden fazla ölüm yaşandı. Veriler incelendiğinde, aşılamadan sonraki 90-120 gün içinde ölümlerde ciddi artışlar olduğu görülüyor. Bağımsız araştırmacıların verilere ulaşması engelleniyor. Binlerce vaka karanlıkta kalırken deneysel teknolojinin bedeli, sayılarla değil, kaybedilen her canın hikâyesiyle ölçülmeli.
Paranın Gücü: Teknoloji Devleri Yeni Tanrılar mı?
mRNA teknolojisi, sadece tıp alanında kalmıyor, tarımın güvenliği tehdit eder gibi genişlemesi, yerel gıdayı, çiftçinin emeğini tehdit ediyorsa “gıda savaşı” yaşanıyor diyebiliriz. Küresel verileri ve nedyayı elinde tutan çok uluslu şirketler, kamuoyunun ne düşüneceğini bile sansürle belirlerken, istedikleri gibi yönlendirmek için fonlandığı “bilimsel otorite”yi kullanıyorlar.
Türkiye’nin Kaderi: Kendi Yolumuzu Çizmeliyiz!
Türkiye olarak, gen teknolojisi veya yapay zekâ yasaları hazırlanırken, uluslararası baskılara boyun eğmemeli, kendi milli ihtiyaçlarımıza odaklanmalıyız. Tarım projelerinde çevresel etkileri doğru değerlendirmeliyiz. Halkı bilgilendirmeli, ürünlerin üzerine ne olduğunu açıkça yazmalı ve denetim raporlarını herkesin görebileceği şekilde yayınlamalıyız. Eğitimde insanı merkeze alan, dijital araçları dengeli kullanan sistemler kurmalıyız. Yüksek riskli biyolojik araştırmalarda, uluslararası iş birlikleri kadar kendi bağımsız uzmanlarında olduğu etik kurullarımızın kararları önemli olmalı.
Sorgula, Düşün ve Harekete Geç!
Biyoteknoloji ve yapay zekâ, bugün aklımızı, düşüncelerimizi şekillendiren yeni “din” haline geldi. Planların hazırlandığı laboratuvarlar ve veri merkezleri, yeni “tapınaklar” olduğu artık ortadadır. İnsanımızın sağlığını ve aklını koruyacak gerçek merkezler; şeffaflık, katılım ve ortak akılla inşa edilebilir. Gerçek kurtuluş, bilinçli farkındalık kazanmak, sorgulamaktan vazgeçmemek ve insan onuruna dayalı ortak akılla mümkün olacaktır.
SADİ ÖZGÜL

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.