Ada’daki Sessiz Hazırlıklar, Çok Daha Büyük Bir Planın Parçası Olabilir mi?
Doğu Akdeniz’in stratejik önemi, son dönemde enerji kaynakları ve bölgesel güç mücadeleleri ekseninde yeniden şekillenmektedir. Bu bağlamda, “Büyük İsrail” olarak adlandırılan projenin Kıbrıs ve Türkiye üzerindeki potansiyel etkileri, derinlemesine analiz gerektirmektedir. Bu tür projeler, sadece toprak taleplerini değil, aynı zamanda jeopolitik ve ekonomik çıkarları içeren karmaşık yapıyı temsil etmektedir.
Kıbrıs’ın Enerji Denklemi ve İsrail’in Stratejisi
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’deki zengin doğal gaz sahaları (Leviathan, Tamar, Afrodit) nedeniyle enerji jeopolitiğinin merkezinde yer almaktadır. İsrail’in sahalardaki keşifleri, ülkenin enerji bağımsızlığı hedeflerini ve bölgesel enerji ihracatçısı olma arayışını güçlendirmiştir. “Büyük İsrail” projesinin Kıbrıs’ı hedef alması, İsrail’in enerji kaynakları üzerindeki mutlak kontrol arayışının göstergesidir. Kıbrıs’ın boru hattı güzergahları ve sıvılaştırma tesisleri için sunduğu stratejik konum, İsrail’in bölgesel enerji stratejilerini doğrudan etkilemektedir.
Bölgesel İttifaklar ve Türkiye’nin Konumu
İsrail, enerji kartını kullanarak Doğu Akdeniz’de yeni bölgesel ittifaklar kurma çabası Türkiye’yi bölgedeki enerji denkleminden dışlama amacı taşımaktadır. Bölgedeki gerilimler, sadece siyasi söylemlerle sınırlı kalmayıp, sondaj gemileri ve askeri tatbikatlarla tırmanmaktadır. Uluslararası hukukun göz ardı edildiği ve güç dengelerinin ön plana çıktığı düzen dayatılmaktadır. Enerji kaynakları üzerindeki rekabet, bölgeyi sürekli gerilim hattında tutmaktadır.
Türkiye’nin “Mavi Vatan” Doktrini ve KKTC Politikaları
Kıbrıs’ın “Büyük İsrail” projesi kapsamında değerlendirilmesi, Türkiye’nin “Mavi Vatan” doktrinini ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) politikalarını doğrudan etkilemektedir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları, enerji arama ve sondaj faaliyetleri, kıta sahanlığı hakları ve bölgesel güvenlik çıkarları açısından ciddi tehditler ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’nin “Mavi Vatan” doktrini çerçevesinde Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları ve enerji arama faaliyetlerine yönelik hukuki ve askeri adımları, İsrail’in Kıbrıs’a yönelik yayılmacı vizyonuna karşı kararlı yanıt niteliğindedir. KKTC’nin uluslararası alandaki konumunun güçlendirilmesi, iki devletli çözüm vizyonunun desteklenmesi ve Doğu Akdeniz’deki enerji işbirliklerinde daha aktif rol alması için stratejik hamleler büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde, Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımı ve deniz yetki alanları, uluslararası hukuka aykırı olarak İsrail’in lehine şekillenecek ve Türkiye’nin stratejik çıkarları ciddi zarar görürken sadece ekonomik değil, aynı zamanda milli güvenlik açısından hayati tehlikeler arz etmektedir.
Bölgesel Yeniden Şekillendirme ve Gizli Operasyonlar
Kıbrıs’ın “Büyük İsrail” projesine dahil edilmesi, sadece adanın kaderini değil, Ürdün, Lübnan ve Suriye’nin bazı kısımlarını kapsayan daha geniş bölgesel yeniden şekillendirme yönelik BOP kapsamında büyük planının kritik parçasıdır. Plan, ABD’nin güncellenmiş olduğu “Yeni Orta Doğu” planına dayalı olarak bölgedeki mevcut sınırları, demografik yapıları ve güç dengelerini kökten değiştirmeyi hedeflemektedir.
Kıbrıs’ın plan içindeki rolü, Doğu Akdeniz’deki deniz ve hava kontrolünü sağlamak, enerji nakil yollarını güvence altına almak ve Türkiye’nin bölgesel etkinliğini sınırlamak olarak öne çıkmaktadır. Bölgedeki her gelişmeyi şüpheyle karşılamamızı gerektiren karmaşık ve gizli operasyonel planların varlığı, Ortadoğu’da yaşanan her krizin büyük planın parçası olduğu gerçeğini göz ardı etmememiz gerektiğini göstermektedir.
Diplomatik İkilemler ve Uluslararası Baskı
İsrail’in Kıbrıs’a yönelik hedeflerine karşı bölgesel ve uluslararası düzeyde diplomatik baskı oluşturulması için Türkiye’nin proaktif adımlar atması gerekmektedir. Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi platformlarda konunun gündeme getirilmesi, uluslararası hukuka aykırılıkların vurgulanması ve yaptırım mekanizmalarının harekete geçirilmesi elzemdir.
Yunanistan’ın Filistin’e desteği ile İsrail ile ilişkileri sürdürme isteği arasındaki çelişki, bölgesel diplomasi ve ulusal çıkarlar arasındaki karmaşık dengeyi gözler önüne sermektedir. Türkiye, ikilemi fırsata çevirerek, İsrail’in bölgesel yayılmacılığına karşı duruş sergilenmesi için diplomatik kanalları araştırması, Türkiye’nin bölgesel ve küresel aktörler arasındaki dengeleyici rolünü güçlendirecek, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını korumasına yardımcı olacaktır.
Türkiye, süreçte sadece kınama düzeyinde kalmayıp, somut hukuki, diplomatik ve askeri adımlarla bölgesel barış ve istikrarın sağlanmasında öncü rol üstlenmesi tehditlere karşı sadece bizim değil, gelecek nesillerin kaderini belirleyecektir. Bölgedeki her taşın altından çıkan gizli planlar, bizleri daha dikkatli olmaya ve sorgulamaya itmelidir.
ARDA ALP SOYLU