Anlatılan Holokost Tarihi, Acıyı Paketlemiş Olabilir mi?
Gazze’de yaşananlar, Siyonist politikaların Holokost anısını kalkan olarak kullanma stratejisinin acımasız göstergesidir. “Bir daha asla” ilkesi, Filistin topraklarında devam eden insanlık dışı eylemlerle çelişmektedir. Bu durum, sadece Gazze’nin değil, uluslararası hukukun ve insanlık vicdanının da sorgulanmasına yol açmaktadır.
Holokost: Bir Kalkan mı, Bir Kılıç mı?
Holokost, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biridir ve benzer zulümlerin önlenmesi için evrensel ders niteliği taşımalıdır. Ancak günümüzde, trajik geçmiş, Gazze’deki askeri operasyonları meşrulaştırmak için kalkan olarak kullanılmaktadır. Holokost‘un benzersiz acı olduğu yanılgısı, İsrail’in kendi güvenliği adına gerçekleştirdiği eylemleri aklamasına zemin hazırlamaktadır. Bu çarpık yorum, “bir daha asla” ilkesinin seçici bir şekilde uygulandığı tehlikeli zihniyeti beslemektedir. Holokost’un bu şekilde manipüle edilmesi, onun evrensel ahlaki otoritesini zayıflatmakta ve geçmişi, mevcut politikaları desteklemek için araç haline getirmektedir.
Akademik Sessizlik: Vicdanın İflası
Holokost çalışmaları alanındaki akademisyenler ve kurumlar, insanlık dışı eylemlere karşı duruş sergileme sorumluluğuna sahiptir. Ancak Gazze’deki durum karşısında büyük çoğunluğun sessiz kalması, kurumların gerçek amacının sorgulanmasına neden olmaktadır. Birçok akademisyen ve kurum, Gazze’deki vahşeti kınamaktan kaçınmakta, Holokost’un derslerini evrensel olarak uygulamakta başarısız olmaktadır.
Sessizlik, onların insan doğasının karanlık tarafını incelemek yerine, Yahudileri ebedi kurbanlar olarak konumlandırma ve İsrail’i sömürgecilik, apartheid ve soykırım suçlarından aklama gibi dar amaçlara hizmet ettiğini düşündürmektedir. Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Kuruluşları’nın İsrail’in eylemlerinin soykırım tanımına uyduğunu belirtmesine rağmen, ilgili kurum ve kuruluşların büyük çoğunluğunun harekete geçmemesi, akademik ve kurumsal sorumluluğun iflas ettiğini göstermektedir.
Holokost’tan Gazze’ye Kurban Kim, Zalim Kim?
Nazi Auschwitz kampından sağ kurtulanların anılarındaki uyarılar, Gazze’deki mevcut durumla çarpıcı şekilde örtüşmektedir. Kurtulanlar, kurban ve zalim arasındaki çizginin ne kadar ince olduğunu vurgulamış, benzer koşullar altında herkesin zalim olabileceğini belirtmişlerdir. Yahudi olmanın veya Holokost’tan sağ kurtulmanın doğası gereği ahlaki üstünlük sağlamadığını ifade etmişlerdir. Ancak Siyonist ideoloji, acı dersleri reddederek, Holokost’u mağduriyet anlatısı üzerinden politik “dokunulmazlık” ve “korunmacılık” zırhına dönüştürmüştür.
Zırhın altında, Filistinlilere karşı benzer zulümler işlenmektedir. Anılarında “boğulanlar ve kurtulanlar” üzerine yazdıkları, iktidar ve prestijle gözleri kamaşanların kendi kırılganlıklarını nasıl unuttuklarını ve gettonun duvarlarla çevrili olduğunu, dışarıda ölümün efendilerinin hüküm sürdüğünü ve trenin beklediğini nasıl göz ardı ettiklerini hatırlatmaktadır.
Batı’nın Ahlaki Çöküşü: Yeni Dünya Düzeninin Ayak Sesleri
Gazze’deki soykırım, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası hukuk düzenini temelden sarsmakla kalmamış, Batı medeniyetinin insan hakları ve demokrasi konusundaki iddialarının güvenilirliğini de ortadan kaldırmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerinin İsrail’i silahlandırması ve finanse etmesi, Birleşmiş Milletler kararlarını ve yaptırımlarını engellemesi, Batı’nın ahlaki otoritesini yok etmiştir.
Artık Batı, kimseye demokrasi, insan hakları veya Batı medeniyetinin sözde erdemleri hakkında ders veremez. Gazze, barbarlık ve Batı medeniyetinin birbirinden ayrılamaz olduğunu gösteren karanlık gerçeği aydınlatmıştır. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nin, İsrail ile birlikte, parya haline geldiği yeni dünya düzeninin habercisi olabilir.
Türkiye’ye Yansımalar: Bölgesel Tehdit ve Milli Güvenlik
Gazze’deki kanlı tablo, Türkiye’nin bölgesel güvenliği ve milli çıkarları açısından ciddi tehditler barındırmaktadır. Ortadoğu’da istikrarsızlığın artması, Türkiye’nin sınırlarına yönelik riskleri çoğaltmaktadır. Bölgedeki güç dengelerinin değişimi, Türkiye’nin dış politika stratejilerini yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılmaktadır.
Bu karmaşık süreçte, Türkiye’nin insani değerlere bağlı kalarak, bölgesel barış ve istikrar için aktif rol oynaması hayati önem taşımaktadır. Ancak bu, sadece diplomatik çabalarla sınırlı kalmamalıdır. Bölgedeki gizli operasyonel planların ve komploların deşifre edilmesi için de kararlı adımlar atılmalıdır.
Komploların Gölgesinde: Gizli Operasyonlar ve Gelecek
Gazze’deki soykırım, sadece çatışma değil, daha büyük ve karmaşık oyunların parçasıdır. Perde arkasında dönen gizli operasyonel planlar, bölgenin geleceğini şekillendirmekte, insanlık aleyhine tehditler barındırmakta ve milli güvenlik sorunlarını derinleştirmektedir. Hem devlet hem de bireysel olarak karanlık oyunların parçası olmamak için bilinçli farkındalık kazanarak harekete geçilmelidir.
Gelecek, sadece izleyenlerin değil, sorgulayanların ve mücadele edenlerin ellerinde şekillenecektir. Gazze’deki kanlı gerçek, Holokost anısının nasıl maskeye dönüştürüldüğünü ve “bir daha asla” ilkesinin nasıl ayaklar altına alındığını göstermektedir. Suskunluk, suça ortak olmaktır.
BARAN AKSOY

