Ruhban Okulu: Yeni Dünya Düzeninin Habercisi mi?

Tarihle Körleştirilen Plan mı Yürürlüğe Konuyor?

Türkiye’nin kadim topraklarında yeniden alevlenen Heybeliada Ruhban Okulu tartışmaları, basit eğitim kurumunun açılıp kapanmasından çok daha fazlası olan mesele, yüzyıllardır süregelen hesaplaşmanın, milli egemenlik mücadelemizin ve bölgemizdeki gizli operasyonların en çarpıcı göstergesi olarak karşımızda duruyor. Gözlerimizi kapatamayacağımız, görmezden gelemeyeceğimiz gerçekle yüzleşme zamanı geldi.

Tarihin Karanlık Mirası: Misyonerlik ve Bölücülük Faaliyetleri

Heybeliada Ruhban Okulu’nun geçmişi, Osmanlı İmparatorluğu’nun son demlerinde azınlık okullarının oynadığı karanlık rolü hatırlatıyor. Dini eğitim kisvesi altında uluslararası güç odaklarının misyonerlik ve bölücülük emellerine hizmet etmiştir. Milli Mücadele döneminde, işgalci kuvvetlerin karargahı, ajanların yuvası ve hatta mühimmat depoları olarak kullanıldığına dair somut deliller var. Dönemin milli liderleri, kurumları “fesat ocağı” olarak tanımlarken, aslında ne kadar ileri görüşlü olduklarını bugün daha iyi anlıyoruz.

Lozan Antlaşması’nda, Türkiye’nin bağımsızlığını zedeleyecek her türlü faaliyete karşı gösterilen kararlı duruş, milli güvenlik açısından taşıdığı tehdidin ne denli büyük olduğunun kanıtıdır. Devlet denetimini reddeden ve yasalara uymayan yapının 1971’de kapatılması, milli refleksin sonucuydu. ASALA terör örgütüyle bağlantıları, aynı zamanda daha başka terörist faaliyetlerle de ilişkilendirilebileceği şüphesini güçlendiriyor. Tarihsel arka plan, günümüzdeki tartışmaların ne denli köklü ve ciddi olduğunu anlamak için elzemdir.

İktidarın Çelişkili Adımları: Söylem ve Gerçek Uygulamalar

Ruhban Okulu’nun yeniden açılmasına yönelik güncel açıklamalar, mevcut iktidarın “İslamcı” söylemleriyle taban tabana zıt tablo çiziyor. Vatandaşların “Dinsiz dedikleri kapattı, Müslümanız diyenler açıyor” serzenişi, çelişkinin en net ifadesidir. Misyonerlik faaliyetlerinin artması, kilise sayılarındaki dikkat çekici yükseliş, hatta bazı camilerin kiliseye dönüştürüldüğü iddiaları ve Hristiyan nüfusun olmadığı bölgelere metropolit atanması gibi uygulamalar, iktidarın dini kimliğiyle bağdaşmayan adımlar olarak eleştirileri haklı çıkarırken, perde arkasında dönen pazarlıkların olup olmadığına dair şüpheleri artırıyor.

İktidarın tutumu, İslam dini hassasiyetlerini ve milli çıkarları göz ardı ettiği yönünde çelişkili adımlar, toplumda derin güvensizlik yaratıyor ve iktidarın gerçek niyetleri hakkında soru işaretleri doğuruyor.

Küresel Güç Oyunları ve Türkiye’nin Jeopolitik Riskleri

Ruhban Okulu meselesi, sadece iç siyasetin parçası değil, aynı zamanda küresel güçlerin bölgemiz üzerindeki stratejik oyunlarının yansımasıdır. Sokaktaki vatandaşın “gizli sözler mi verildi?”, “Dış güçlerin mandası olmayı kabul mü ettik?” gibi iddialı sorgulamaları, Türkiye’nin jeopolitik konumunun ne denli kritik olduğunu gözler önüne seriyor. FETÖ ile başlayan “dinler arası diyalog” sürecinin devamı ve “Panislamizm’in dış istihbarat servisleri tarafından hazırlandığı” yönündeki komplo teorilerini haklı çıkaracak büyük oyunun sadece parçası olabilir.

Kanal İstanbul projesiyle birlikte gündeme gelen “Ekümenopolis” adı altında Vatikan benzeri devletçik kurulacağı iddiaları, bölgemizin geleceğine dair karanlık senaryoları akıllara getiriyor. Yine sokaktaki vatandaşın; “Bizans ve Büyük İsrail inşası” gibi daha geniş çaplı planların parçası olarak mı hayata geçiriliyor? soruları, sadece birer komplo teorisi olmaktan öte, milli güvenliğimiz açısından refleks olarak okunmalıdır. Türkiye’nin küresel satranç tahtasında piyon olmaması için her zamankinden daha dikkatli olması gerekiyor.

Lozan’a İhanet ve Milli Egemenliğin Sınanması

Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi olan Lozan Antlaşması, milli egemenliğimizin ve bağımsızlığımızın temelini oluşturur. Ruhban Okulu’nun açılmasına yönelik adımlar, antlaşmanın ruhuna aykırı düşmekle kalmıyor, aynı zamanda süreç içinde “vatana ihanet suçu” olarak değerlendirilebilir. Sosyal medyada “Hukuk devleti olsaydık şayet, değil tekrar açılmasının mümkün olması, açılması teklif dahi edilemezdi” ifadesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin nasıl ayaklar altına alındığı izlenimini oluşturuyor.

Ülke egemenliğinin tehlikeye gireceği, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı büyük zafer olacağı ve “ülke gizli işgal altında” olduğu gibi eleştiriler, milli güvenlik açısından ciddi uyarılar içerirken, sadece Ruhban okulunun açılması değil, aynı zamanda milli iradenin ve bağımsızlığın sorgulanması anlamına geliyor. Lozan’ın kazanımlarının göz ardı edilmesi, Türkiye’nin geleceği için telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir.

Bilinçli Farkındalık ve Harekete Geçme Çağrısı

Karmaşık meseleler karşısında, toplumun bilinçli farkındalık kazanması ve harekete geçmesi hayati önem taşıyor. Gözlerimizi kapatmak, kulaklarımızı tıkamak, büyük oyunun parçası olmaktan başka işe yaramayacaktır. Milli egemenliğimizi, tarihsel hafızamızı ve gelecek nesillerin kaderini ilgilendiren kritik süreçte, her bireyin sorumluluk alması ve sorgulayıcı tavır sergilemesi elzemdir.

Unutmayalım ki, sessizlik, bazen en büyük ihanetin kendisine dönüşebilir. Topraklarda oynanan gizli operasyonel planların varlığı bilinen gerçektir. Planlar, bölgemiz ve toplumumuz aleyhine tehditler barındırmakta, milli güvenlik sorunlarını derinleştirmektedir. Bu nedenle, her birimiz, büyük oyunun piyonu olmamak adına, sorgulamalı, araştırmalı ve harekete geçmeliyiz. Aksi takdirde, tarihin tekerrür etmesi kaçınılmaz olacaktır.

Küresel İfşa

Yazar