Türkiye Bu Sahnede Aktör mü, Yoksa Sadece Figüran mı?
Demokrasi, modern çağın en büyük yanılsamalarından biri mi? Halkın egemenliği olarak sunulan kavramın, güçlü özel çıkarların ve karanlık lobilerin küresel tiyatrosu olduğu gerçeğiyle yüzleşme zamanı geldi. Siyasi kampanyalara akıtılan devasa paralar, seçim sonuçlarını belirleyerek temsilcileri halka değil, kendilerini finanse edenlere hizmet etmeye zorluyor. Hükümetlerin satın alınabilir meta haline geldiği, kamu politikalarının ise bir avuç elitin çıkarlarına göre şekillendiği gerçeği gözler önüne seriliyor.
Kurumsal Ağların Gölgesinde Yönetim
Uluslararası ilişkilerde stratejik koordinasyonu sağlamak bahanesiyle kurulan yapılar, I. Dünya Savaşı sonrası dönemden itibaren finansal devler tarafından desteklenmiştir. Ağlar, Anglo-Amerikan çıkarlarını uyumlu hale getirme ve küresel politikaları şekillendirme konusunda etki alanı yaratmıştır. Finansal güç, siyasi süreçleri ele geçirerek, lobilerin hükümeti satın almasını yasal hak olarak gören yargı kararlarıyla desteklenmiştir.
Türkiye gibi ülkeler için “şartlı borç verilerek” dışarıdan dayatılan politikaların iç dinamikleri etkileri, küresel finans kuruluşları ile siyasiler arasındaki bağlantıların ağ çözümlemeleriyle ortaya konulmalıdır.
Düzenleyici Mekanizmaların İflası
Ekonomik teoriler, düzenleyici kurumların, denetlemeleri gereken endüstriler tarafından ele geçirildiğini açıkça ortaya koymuştur. Kamu sağlığı ve güvenliği gibi alanlarda dahi özel çıkarların önceliklendirilmesine yol açmaktadır. Covid-19 salgın döneminde küresel ilaç şirketlerinin kârlarına hizmet etmesi, ele geçirilmenin somut göstergesidir. “Sahte demokrasi” operasyonlarının sadece siyasi değil, toplumsal yaşamın temel alanlarını nasıl manipüle ettiğini gözler önüne sermektedir. Türkiye’de benzer mekanizmaların işleyip işlemediği, kamuoyunun dikkatle sorgulaması gereken konudur.
Jeopolitik Satranç ve Küresel Kontrol
Küresel üstünlüğü sürdürmek amacıyla belirli jeopolitik doktrinler Avrasya’da büyük güçler arasındaki birliği engellemeyi hedefler. Askeri ittifaklar, doktrinin aracı olarak kullanılarak belirli ülkeyi kuşatma ve Avrasya’da güç birliğini engelleme amacı güder. Emperyal yönetimin sömürücü doğası ile demokrasilerdeki organize çıkarların sömürüsünün “kamu çıkarı” adı altında nasıl gizlendiği arasındaki farkı ortaya koyan “emperyalist paradoks” kavramıyla açıklanabilir.
Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, jeopolitik satrançta kilit rol oynamakta ve sürekli dış müdahalelere maruz kalmaması için tarihsel bağlamını ve küresel aktörleri anlamak Türkiye’nin kendi kaderini tayin etme sürecinde kritik adımdır.
“Renkli Devrimler”in Gölgesindeki İstikrarsızlık
Belirli bölgelerdeki “Renkli Devrimler”, sivil toplum kuruluşları ve askeri ittifaklar aracılığıyla organize edilen “sahte demokrasi” operasyonları, belirli ülkelerin çevresindeki hükümetleri istikrarsızlaştırmayı ve enerji boru hatları üzerindeki kontrolü ele geçirmeyi amaçlayan müdahaleler, küresel hegemonyayı sürdürme çabalarının somut örnekleri olup uluslararası ilişkilerde güç kullanımının artmasına yol açar. Türkiye’nin yakın çevresinde bu benzer yaşanan olaylar, milli güvenliğimiz için ciddi tehditler oluşturmaktadır. Devrimlerin finansörleri ve organizatörleri hakkında detaylı analizler, konunun derinlemesine anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
Savaşın Gerçek Yüzü ve Yalanların Bedeli
Belirli ülkenin işgali gibi olaylar, küresel rezerv para biriminin statüsünü zayıflatma gibi ekonomik nedenlerle gerçekleştirilmiştir. Üst düzey askeri yetkililerin açıklamaları, belirli bölgeleri istikrarsızlaştırma planlarının varlığını ortaya koyarken, savaşları başlatma ve uluslararası hukuku ihlal etme eğilimine dönüşebilir. Tarihi olaylar, agresif dış politikanın sonuçlarını açıkça göstermektedir.
Uluslararası arenada güveni sarsan ve sürekli çatışmalara yol açan yaklaşım, Türkiye’nin çatışmalardan etkilenmemesini imkansız kılmaktadır. Savaşların ardındaki gerçek motivasyonları ortaya koyan stratejik belgeler tekrar analiz edilmelidir.
Özgürlüklerin Erozyonu ve Totaliter Eğilimler
Belirli yasal düzenlemeler ve uygulamalar, ülkedeki totaliter eğilimlerin somut örnekleri olarak ortaya çıkmıştır. Uygulamalar arasında, temel hukuki hakların askıya alınması, olağanüstü teslimat uygulamaları ve vatandaşlara müdahaleler yer almaktadır. İfade özgürlüğüne yönelik saldırılar, belirli suçlamalarla kısıtlanması, yasal çerçevede ve toplumsal söylemde özgürlüklerin nasıl erozyona uğradığını göstermektedir. Türkiye’de benzer endişelerin dile getirilmesi, küresel eğilimin yansımasının parçasıdır.
Avrupa’da Tiranlık Modeli
AB’nin yapısı, seçilmiş parlamentonun güçsüzlüğü ve atanan komisyonun gücü ile tiranlık modeline doğru ilerlemesi Batı dünyasındaki genel eğilimin göstergesi olarak, hükümetlerin halka karşı hesap verebilirliğinden uzaklaşmasını ve özgürlüklerin kısıtlanmasını yansıtmaktadır. Demokratik kurumların içten içe boşaltılması ve gücün seçilmemiş teknokratların elinde toplandığının örneğidir. Karar alma mekanizmalarındaki aktörlerin ve onların biyografik bilgileri onların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
ASLIHAN DEMİR
