Gazze’lilerin Bedenleri Üzerinden Kurulan Biyopolitik Küresel Denetim Stratejileri
Gazze’de yaşananlar, insanlığın geleceğine dair karanlık laboratuvarın kapılarını ardına kadar aralıyor. Bu, sıradan bir savaş değil, küresel elitlerin yeni dünya düzeni için operasyonel planlarını sahada test ettiği, bedeni, doğayı, hafızayı ve hatta insan davranışını hedef alan alçakça biyopolitik stratejidir. Bölgemizi ve toplumumuzu derinden etkileyen, milli güvenliğimizi tehdit eden karmaşık oyunun parçası, gözümüzün önünde oynanıyor.
Genetik Mirasın Çalınması: Epigenetik Yıkım – Geleceğimiz Çalınıyor!
Gazze’deki çocukların maruz kaldığı travma ve açlık, sadece fizikselyıkım değil, aynı zamanda genetikfelakettir. Bilim insanları, savaşın tetiklediği epigenetik değişikliklerin DNA dizilimini kalıcı olarak bozduğunu ve gelecek nesillerin sağlığını tehdit ettiğini söylüyor. Bu, bireyin biyolojik kapasitesini zayıflatarak onu daha yönetilebilir, daha edilgen hale getiren sinsistratejidir. Tarih, biyolojik mirasın nesiller boyu nasıl aktarıldığını acımasızca gösteriyor. Gazze’deki durum ise, anne ve baba travmasının birleşimiyle, önceki vakaları aşan derin epigenetik zarara yol açıyor. Bu, resmen genetik mirasımızın çalınmasıdır!
Üreme Haklarının Gaspı: Reprocide Stratejisi – Doğurganlığımız Hedefte!
Biyolojik yıkımın diğer yüzü, üreme hakkının gaspı, yani reprocide stratejisidir. Gazze’deki kadınlar, doğum öncesi ve sonrası tıbbi destekten mahrum bırakılıyor. Hormonal bozulmalar ve psikolojik travmalar doğurganlığı baskılıyor. Bu, planlı nüfus mühendisliğinin en karanlık biçimidir. Planlı hormonal müdahaleler, doğum kontrol politikaları ve kısırlık oranlarındaki artış, stratejinin küresel ölçekte nasıl yürütüldüğünün kanıtıdır. Resmen neslimizi kurutmaya çalışıyorlar!
Ekolojik Soykırım: Doğanın Hedef Alınması – Toprağımız Zehirleniyor!
Gazze’de tarımın yok edilmesi, sadece gıda üretimini değil, doğayla kurulan kadim ilişkiyi hedef alıyor. Zeytin ağaçlarının sistematik biçimde kesilmesi, tarlalara vahşi domuzların salınması ve sulama altyapısının bombalanması, doğayı savaş alanına çeviren taktiklerdir. İsrail, ulusal güvenlik kılıfı altında, gıdayı ve gıda üretme yeteneğini hedef alarak iç nüfus kontrolü için tarihsel devlet metodolojisini kullanıyor. Küresel elitler, doğayı metalaştırarak insanın üretkenliğini ve yerel dayanışma ağlarını değersizleştiriyor. Bu, toprağa yapılan bir saldırıdır!
Gıdanın Silah Olarak Kullanımı: Açlık Politikaları – Bizi Aç Bırakıyorlar!
Gıda, biyopolitik savaşın en keskin silahlarından biridir. Gazze’de kişi başı günlük kalori alımı 300’ün altına düşerken, İsrail’de 3700 kaloriyi aşması planlıbiyopolitik eşitsizliktir. Planlı açlık, bireyin fiziksel ve zihinsel kapasitesini düşürerek onu daha edilgen hale getiriyor. Obezite ve yetersiz beslenmenin yayılması, bedenin işlevselliğini çökertiyor. Bunları yapanların, geçimini sağlayabilen, üretebilen ve toplumla özgürce paylaşabilen Gazze’lileri görmek istemediği aşikar. Gıda üretimi üzerindeki düzenleyici kontroller ve kısıtlamalar, küresel kontrol arzusunun somut göstergeleridir. Bizi açlıkla terbiye etmeye çalışıyorlar!
Gizli Operasyonel Planların Perde Arkası – Büyük Oyun Ortada!
Gazze’de uygulanan biyopolitik savaş stratejileri, sadece bugün hayatları yok etmekle kalmıyor, aynı zamanda gelecek nesillerde on yıllarca yankılanabilecek hastalık ve acı mirası programlıyor. Epigenetik hasar, üreme haklarının kısıtlanması, ekolojik yıkım, gıda kontrolü, mekânsal silme ve dijital gözetim gibi çok boyutlu saldırılar, Filistin halkının biyolojik, kültürel ve sosyal dokusunu hedef alıyor. Bunlar, insanlığın geleceğini şekillendiren karmaşık ve gizli operasyonel planların parçasıdır. Biyolojik felaketi durdurmanın tek yolu, savaşı ve tüm biyopolitik stratejileri sona erdirmektir.
Güvenli yaşam koşulları, gıdaya, sağlık hizmetlerine ve desteğe erişim, oluşan hasarın kısmını onarmaya yardımcı olabilir. Ancak asıl mesele, karanlık planların arkasındaki güçleri deşifre etmek ve insanlığın ortak geleceği için harekete geçmektir. Aksi takdirde, tüm dünyayı kapsayan felakete dönüşebilir.
Küresel Sessizlik ve Türkiye’ye Yansımaları – Bizi de Hedef Alıyorlar!
Gazze’deki biyopolitik stratejilere yönelik küresel sessizlik, planların uluslararası düzeyde meşrulaştırıldığını ve suçun görünmezliğini sağlıyor. İnsanlık değerinin ihlali normalleştiriliyor, medya manipülasyonu ile insani krizler “doğal” gösteriliyor ve yardım kriminalize etmesi, küresel iletişim ayağını oluşturarak, tanıklığın susturulması ve Filistin direnişinin yalnızlaştırılmasına yol açıyor.
Bu karmaşık oyunların Türkiye’ye yansımaları göz ardı edilemez. Bölgemizdeki istikrarsızlık, göç dalgaları, ekonomik baskılar ve kültürel erozyon tehditleri, biyopolitik stratejilerin doğrudan sonuçlarıdır. Türkiye, büyük oyunun ortasında, kendi milli güvenliğini ve toplumsal yapısını koruma mücadelesi vermesi tüm bölgenin ve insanlığın ortak sorunudur.
SADİ ÖZGÜL
