Atatürk ve 5816 Sayılı Kanun ve İfade Özgürlüğü

5816 Saylı Kanun Milli Birliğin Sarsılmaz Kalesi mi, İfade Özgürlüğünün Sınırları mı?

Türkiye’nin en kritik kavşağında, milli değerler ile ifade özgürlüğü arasındaki gerilim giderek derinleşiyor. 5816 sayılı kanun, Atatürk’ün hatırasına yönelik hakaretleri engellemek amacıyla çıkarılmış olsa da, kanun etrafında dönen tartışmalar sadece hukuki mesele olmaktan çıkıp toplumsal ve siyasi kriz haline bürünmüştür.

Kaldırılması yönündeki çağrılar, aslında Türkiye’nin temel değerlerine ve milli birliğine yönelik sinsi saldırının parçası olarak okunmalıdır. İfade özgürlüğü kalkanı altında yürütülen tartışmalar, toplumun en hassas noktalarını hedef almakta ve milli güvenliği doğrudan tehdit etmektedir.

Atatürk ve Dini Figürlerin Kıyaslanması: Toplumu Parçalamaya Yönelik Tehlikeli Provokasyon

Leman Dergisinin yayınladığı ancak Peygamberleri tasvir ederek hakaret ettiği yönünde yorumlanan bir karikatür sonrası ortaya çıkan tartışmalar ile Atatürk ile dini liderler arasında yapılan karşılaştırmalar, bilinçli olarak provoke edici araç haline getirilmiştir. Tarihsel, kültürel ve manevi bağlamları tamamen farklı olan figürlerin aynı düzlemde tartışılması, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirerek milli birliği zedelemektedir. Atatürk, modern Türkiye’nin kurucusu ve devletin simgesi iken, peygamberler dini liderlerdir ve manevi rehberlerdir.

Bu tür kıyaslamalar, sadece tarihsel gerçekleri çarpıtmakla kalmayıp, toplumun farklı kesimlerini karşı karşıya getirerek kutuplaştırıp kaos yaratmayı amaçlayan provokasyonlar, Türkiye’nin sosyal dokusunu hedef alan karmaşık ve sinsi planın parçası olarak değerlendirilmelidir.

5816 Sayılı Kanunun Tarihsel Kökenleri ve Günümüzdeki İşlevselliği

5816 sayılı kanun, CHP iktidarı döneminde yasalaşmamıştır. Aksine Adnan Menderes döneminde Atatürk heykellerine yönelik saldırıları önlemek için çıkarılmıştır. Ancak günümüzde kanunun etkinliği tartışma konusudur. Atatürk’e yönelik hakaretler artarken, kanunun uygulanmasında ciddi eksiklikler yaşanması koruyuculuk işlevini zayıflatmaktadır.

Kanunun kaldırılması talepleri, Atatürk’ün manevi mirasına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerine yönelik ciddi tehdidin göstergesi olabileceği şüphesi doğurmaktadır. Bu bağlamda ilgili kanun, sadece hukuki düzenleme değil, aynı zamanda milli birliğin ve devletin bekasının teminatı olduğu apaçık ortadadır.

Toplumsal Barış ve Milli Güvenlik Açısından Kanunun Kritik Rolü

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerinin ve milli birliğin simgesi olarak kabul edilmektedir. Ona yönelik eleştiriye aşan hakaretlerin cezalandırılması, bireysel hakların korunmasının ötesinde toplumsal barış ve milli güvenlik açısından zorunludur. Kanunun kaldırılması, toplumda derin çatlaklar açabilir, kutuplaşmayı artırabilir ve milli birliği tehdit edebilir. Bu nedenle, bu tür düzenlemelerin kaldırılması ya da değiştirilmesi talepleri, milli hassasiyetler gözetilerek dikkatle ele alınmalıdır.

İfade Özgürlüğü ve Sorumluluk Dengesi: Hukuki ve Toplumsal Perspektif

Demokratik toplumlarda ifade özgürlüğü ve eleştiri en temel haktır; ancak özgürlük sorumlulukla dengelenmelidir. Hakaret, nefret söylemi ve provokasyon içeren ifadeler, toplumsal gerilimi artırmakta ve barışı tehdit etmektedir. Atatürk’e yönelik hakaretlerin cezalandırılması, sorumluluk bilincinin yansımasıdır. Eleştiri ile hakaret arasındaki çizgi net olarak korunmalı, ifade özgürlüğü savunulurken toplumsal barış ve milli değerler göz ardı edilmemelidir.

Şu unutmamalıdır ki;

  • 5816, Atatürk’e “sövmeyi” yasaklıyor.
  • TCK 125, tüm insanlara “sövmeyi” yasaklıyor.
  • TCK 216, dini değerlere “sövmeyi” yasaklıyor.

Sadece Atatürk’e hakaret etmeyi ve sövmeyi yasaklayan kanunlar yok!

Gizli Planlar ve Toplumsal Provokasyonlar: Milli Birliğe Yönelik Sinsi Tehditler

Milli ve dini figürler üzerinden yapılan tartışmalar, toplumda derin ayrışmalar yaratmak ve milli birliği zedelemek amacıyla organize etmeyi amaçlayan sinsi planlar, farklı kesimleri karşı karşıya getirerek kaos ortamı oluşturmayı hedeflemektedir. Toplumun bu tür provokasyonlara karşı uyanık olması, milli değerlerine sahip çıkması ve birlik içinde hareket etmesi hayati önem taşımaktadır. Tüm karmaşık ve gizli planlar, Türkiye’nin sosyal dokusunu hedef alan ciddi tehdit olarak değerlendirilmelidir.

Bilinçlenme Türkiye’nin Geleceği İçin Kritik Dönemeçtedir

Türkiye’nin geleceği, milli değerlerin korunması ve ifade özgürlüğünün dengeli yaşanmasına bağlıdır. Milli ve dini değerlere yönelik somut hakaretlerin engellenmesi, toplumsal barışın ve milli birliğin teminatıdır. Halkın bilinçlenmesi, provokasyon yapmak isteyenlere karşı şiddet kullanmadan etkili önlemler almayı gerektirir. Bunun en basit ve ilk önlem, başta çevrimiçi ve çevrim dışı sosyal medya ortamlarında provokatörlerin yalnızlaştırılmak için uzaklaştırılmaları etkisiz hale getirilebilir.

Her birey, ülkesini koruma sorumluluğunu üstlenmeli ve aktif rol oynamalıdır. Türkiye’nin zihinlerinde provokasyonların olmadığı, gerçek anlamda aydınlık yarınlar ancak bilinçle mümkün olacaktır. Bilinçlenmeye karşı çıkanlar ise, milli birliğe ve toplumsal huzura zarar veren unsurlar olarak toplum tarafından dışlanmalı ve etkisizleştirilmelidir. Süreç, sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de kararlı duruş ve dayanışma gerektirir.

Unutulmamalıdır ki, milli değerlerimize yönelik her saldırı, Türkiye’nin geleceğine yönelik tehditlere karşı uyanık olmak, bilinçlenmek ve harekete geçmek, kötülüklere engel olmak sadece tercih değil, varoluş mücadelesidir. Türkiye’nin aydınlık yarınları, bilinçle şekillenecektir.

SADİ ÖZGÜL

Yazar

[Yazar]
Banner
Yasal Uyarı:
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.