Bizim Paramız ve Canımızla Başkaları Suriye de Kazandı?

Bizim Paramızla, Bizim Canımızla Başkaları mı Suriye de Kazandı?

Son günlerde duyduğunuz haber belki dikkatinizi çekmiştir: Komşumuz Suriye’nin en önemli limanları, yani deniz ticaretinin döndüğü kilit noktalar, Fransız şirketine verilmiş.

Şimdi durup düşünelim: Türkiye, on yıldan fazladır Suriye meselesiyle yatıp kalkıyor. Milyarlarca dolarımız gitti, gencecik askerlerimiz şehit oldu, milyonlarca Suriyeli sığınmacıya kapılarımızı açtık.

Peki, bunca fedakarlığın, bunca çabanın sonunda ne oldu? O değerli limanları işletme hakkını biz değil, yıllar sonra bölgeye geri dönen Fransa kapması insanın aklına şu soruyu getiriyor: Bizim onca emeğimiz, paramız, canımız boşa mı gitti? Ankara’nın yürüttüğü dış politika iflas mı etti de, biz pastadan bir dilim bile alamadık? Yoksa Türkiye, Suriye oyununda artık piyon mu oldu?

Tarihin Tekerrürü mü, Yoksa Yeni Sömürge Düzeni mi? Fransa’nın Hayalet Dönüşü

Tarihin ironik cilvesiyle, 1946’da Suriye’den askeri olarak çekilen Fransa, yaklaşık seksen yıl sonra, ekonomik nüfuz kisvesi altında bölgeye geri dönüyor. Daha da vahimi, dönüşe kapıyı açanın, geçmişte Fransız Lafarge şirketinin terör örgütlerine sağladığı iddia edilen destek skandalının merkezindeki Şam yönetimi olması. Hafızalar bu kadar mı zayıf, yoksa bölgesel çıkarlar her türlü ilkeyi silip süpürecek kadar güçlü mü?

Türkiye’nin, iç savaş boyunca muhaliflere sağladığı onca destek düşünüldüğünde, tercihin Ankara’ya yönelik açık mesaj içerdiği aşikar. Sonuç hanesine bakıldığında, Türkiye’nin hanesine yazılan devasa sıfır, sadece ekonomik kayıp değil, aynı zamanda on yıllık politikanın iflasının da tescili niteliğinde. Ankara’nın fedakarlıkları adeta buharlaştı.

CMA CGM: Fransız Devi mi, Lübnan Ailesi mi, Yoksa “Neredeyse Türk” mü? Muamma Derinleşiyor

Tartışmaların odağındaki CMA CGM şirketinin kimliği de muamma. Çoğunluk hissesi (%73) Lübnan kökenli Fransız Saadé ailesine ait. Türk Yıldırım Holding’in sadece %24’lük payı, şirketin “neredeyse Türk” olduğu yönündeki zorlama yorumları anlamsız kılıyor. Şam yönetiminin, Latakia limanı için 15 yıllık deneyim ve 230 milyon Euro’luk yatırım taahhüdü gibi gerekçelerle CMA CGM’yi seçtiğini açıklaması, kamuoyunu tatmin etmekten uzak.

Acaba kararın arkasında, şirketin sahibinin bölgesel kökleri, girift ilişkiler ağı veya Fransa’nın diplomatik baskısı mı yatıyor? Ekonomik rasyonalite perdesi altında, hangi siyasi ve stratejik hesaplaşmalar gizleniyor?

Ankara’nın Suriye Serüveni: Sahada Şehit, Masada Siyasi Yetim mi?

Ankara’nın iddialı hedeflerle başladığı Suriye macerasında milyarlarca dolarlık maliyet, sınır güvenliğinin tehlikeye atılması, milyonlarca sığınmacının yükü ve en acısı da sahada verilen yüzlerce şehit ve diğer fedakarlıkların karşılığında Türkiye’nin diplomatik ve ekonomik masada neden etkisiz kaldığı sorusu ortada duruyor.

Siyasi iradenin, askeri kazanımları diplomatik başarıya dönüştürmedeki yetersizliği mi, yoksa bölgesel ve küresel aktörlerin Türkiye’yi denklem dışına itme stratejisi mi sonucu doğurdu? “Ülkeyi kurtardık” söylemlerinin gölgesinde, pastanın en değerli dilimlerinin başkalarına ikram edilmesi, stratejik körlük müydü?

İç Politika Aynası: Kendi Limanlarını Satanlar, Başkasınınkine mi Göz Dikti?

Suriye limanları meselesi, Türkiye’nin kendi içindeki çelişkileri de yüzüne vuruyor. Yıllardır “özelleştirme” adı altında, ülkenin en stratejik limanlarını (Mersin, İzmir gibi) yabancı sermayeli şirketlere devreden yönetimin, Suriye’deki limanlar üzerinde hak iddia etmesi ne kadar inandırıcı?

Kendi egemenlik alanındaki kritik altyapı tesislerinin kontrolünü yabancılara teslim ederken, komşu ülkenin limanlarına talip olmak tutarsızlıktır. Kendi ekonomik varlıklarına yeterince sahip çıkamayan aktöre, başkaları neden güvensin ve pastadan pay versin? Gelişmeler, Türkiye’nin bölgesel iddialarının altını oymuyor mu?

Büyük Oyun: Doğu Akdeniz Satrancı ve Gizli Anlaşma Fısıltıları

Suriye limanlarının Fransızlara devri, basit ticari anlaşmanın ötesinde, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki büyük jeopolitik satrancın önemli hamlesidir. Fransa’nın Yunanistan ve GKRY ile ittifakları, enerji rekabeti, İsrail’in güvenliği ve Rusya’nın varlığı gibi faktörler kararın arka planını oluşturuyor.

Acaba Şam yönetimi, İsrail veya Türkiye’ye karşı Fransa’yı denge unsuru olarak mı görüyor? Yoksa Ankara’nın bilgisi dahilinde, kamuoyundan gizlenen, Rusya’nın da içinde olduğu daha karmaşık bölgesel uzlaşma mı söz konusu? Türkiye’nin oldu bittiler karşısındaki derin sessizliği, beraberinde soru işaretlerini getiriyor.

Son Perde: Ağır Fatura, Cevapsız Sorular ve Belirsiz Gelecek

Netice itibarıyla, Suriye limanlarının Fransız kontrolüne geçmesi, Türkiye’nin on yıllık Suriye politikasının ağır faturasını ve stratejik iflasını tescilleyen acı gelişmedir. Harcanan milyarlarca dolar, verilen şehitler, üstlenilen sığınmacı yükü düşünüldüğünde, elde edilen sonucun “hezimet” olarak nitelendirilmesi abartılı değildir.

Türkiye, Suriye denkleminde başkalarının çıkarlarına hizmet eden taşeron rolüne mi indirgendi, yoksa kendi stratejik öngörüsüzlüğünün kurbanı mı oldu? Can alıcı sorulara net cevaplar verilmedikçe, Ankara’nın Ortadoğu’daki geleceği belirsizliklerle dolu olmaya devam edecek ve bölgesel güç olma iddiası zayıflayacaktır.

Küresel İfşa

Yazar

Banner
Yasal Uyarı:
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.