COVID Yalanları İle Türkiye’nin Teslimiyeti!
Dünya, Beyaz Saray’ın COVID-19’un kökenine dair yaptığı resmi açıklamayla sarsıldı. Yıllardır süren spekülasyonlar ve örtbas iddiaları, nihayet en yetkili ağızlardan pandeminin laboratuvar sızıntısı kaynaklı olduğu yönünde hite inandırıcı olmayan açıklaması, buzdağının sadece görünen kısmı.
Asıl tehlike, küresel elitlerin insanlık üzerinde olduğu gibi Türkiye üzerindeki sinsi planlarının tıkır tıkır işlediği gerçeğinde yatıyor. Milyonlarca hayatı karartan, özgürlükleri kısıtlayan ve toplumsal dokuyu zedeleyen bu süreç, basit sağlık krizi olmanın çok ötesinde, şeytani ajandanın parçasıdır.
Şok İtiraf: Laboratuvar Sızıntısı mı, Kurgusal Salgın mı?
Beyaz Saray’ın açıklaması, Fauci, Daszak gibi isimlerin ve ilgili kurumların kasıtlı örtbas, engelleme ve dolandırıcılıkla suçlanmasını beraberinde getirdi. Bu durum, pandeminin başlangıcından itibaren dile getirilen şüpheleri haklı çıkarır nitelikte. Bununla birlikte, bazı kesimler olayın laboratuvar sızıntısından ziyade, mevcut grip, nezle gibi hastalıkların ‘COVID-19’ adı altında yeniden paketlenerek sunulduğu, tamamen kurgusal salgın olduğunu iddia ediyor. Bazıları ise asla virüs diye bir şeyin olmadığını iddia ediyor. Ancak, gerçek ne olursa olsun, ortada büyük yalan ve milyonlarca insanın hayatını altüst eden manipülasyon olduğu açıktır. Devasa endüstri bu aldatmaca üzerine kuruldu. Bu manipülasyonun failleri yalan söylemekle kalmadı, sansürle gerçekleri de engelledi.
Türkiye’de Yankılanan Tehlike Çanları: Aşı Baskısı ve Gelecek Nesiller
Küresel senaryonun Türkiye yansımaları ise endişe verici boyutlarda. Pandemi sürecinde uygulanan aşı politikaları, toplumda derin yaralar açtı. Özellikle çocuklara yönelik yoğun aşı programları (tek seferde altı, toplamda otuz aşı gibi uygulamalar) gelecek nesillerin sağlığına yönelik açık tehdittir.
“Aşı olmayana kız vermeyelim”, “tüm hakları elinden alınsın”, “köpek gibi aşılanacaklar”, “gerekirse jandarma/asker kapıları kırsın ve zorla aşı yapılsın” gibi söylemlerle yaratılan toplumsal baskı, insanları adeta kobay yerine koydu. Toplum, aşı statüsüne göre acımasızca ikiye ayrıldı. Bu durum, hükümetin “yerli ve milli” söylemlerinin ne kadar içinin boş olduğunu gözler önüne sererken, milletin kendi yöneticileri tarafından nasıl tehlikeye atıldığını gösteriyor.
Hesaplaşma Çağrısı: Sorumlular Yargılanacak mı?
Yaşananlar ardından toplumda haklı öfke ve hesaplaşma talebi yükseliyor. Planlı pandemi sürecinde aşıları dayatan, insanları korkutan ve yanlış yönlendiren “aşı goygoycuları”, bilim (kimilerine göre film) kurulu üyeleri, sağlık bürokratları ve siyasi sorumluların yargılanması gerektiği haykırılıyor. Diğer ülkelerde sorumluların hesap verdiği, özür dilediği örnekler varken, Türkiye’de sorumluların adeta Nemrut kesilmesi, halka eziyetin devam etmesi kabul edilemez. “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” sözü, adaletin er ya da geç tecelli edeceğine dair umudu canlı tutsa da, acil soruşturma ve yargılama süreci başlatılmalı. Adalet talebi görmezden gelinemez.
Toplumsal Çöküş ve Güvensizlik Sarmalı: Kaybolan Değerler
Planlı pandemi süreci, sadece sağlık krizi değil, aynı zamanda derin toplumsal çöküşü de beraberinde getirdi. İlim, bilim, çağdaşlık gibi kavramların içi boşaltılarak, toplum avuç zorbanın, sahtekarın insafına terk edildi. İnsanlar, vahşet, dehşet ve belirsizlik çağında yaşadıklarını hala hissediyor. Gerçeklere inanmayan, komplo teorisyeni yaftası yapıştıran kesimler, yüzleşmekten kaçınıyor çünkü yüzleşmek sorumluluk almayı gerektiriyor. Bu güvensizlik ortamı, zulmün koyulaşarak artmasına zemin hazırlıyor ve Türk milletine yönelik soykırım endişelerini körüklüyor. İnsan onurunun hiçe sayıldığı düzen inşa edildi.
Büyük Sıfırlama Gerçeği: Küresel Elitlerin Nihai Oyunu
Planlı pandemi sürecinden itibaren tüm yaşananlar, küresel elitlerin ‘Büyük Sıfırlama’ (Great Reset) adlı şeytani planının tartışılmaz parçalarıdır. COVID-19 pandemisi, bu planın uygulanması için kullanılan araçlardan sadece biriydi. Amaç, Türkiye gibi ulus devletleri zayıflatmak, dijital kontrolü artırmak, insanları bağımlı kılmak ve nihayetinde küresel tek dünya düzeni kurmaktır. Planlar teori veya iddia değil, adım adım uygulanan somut gerçeklerdir. Pandemiyle hızlanan dijitalleşme, kontrol mekanizmalarını güçlendirdi.
Türkiye, jeopolitik konumu ve potansiyeli nedeniyle bu planların özel hedefindedir. Milletini kobay olarak kullanan, halkına eziyet eden yönetim anlayışı, bu küresel plana hizmet etmektedir. Artık uyanma, bilinçlenme ve bu sinsi oyuna karşı durma vaktidir. Kimsenin ahı kimsede kalmayacak; ancak sessiz kalarak değil, gerçeği haykırarak ve hesap sorarak adalet yerini bulacaktır.
Sadi ÖZGÜL

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.