Avrupa’dan Yükselen Yeni Dünya Savaşları Düzeninin Ayak Sesleri
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in SOTEU konuşmasında Avrupa Parlamentosu’na sunduğu 2025 raporu, insanlığın geleceğine dair karanlık senaryonun ipuçlarını barındırıyor. Büyük Sıfırlama hevesindeki küresel aktörler, sağlık krizlerini ve jeopolitik gerilimleri birer araç olarak kullanarak, zihinlerimizi esir almayı ve biyolojik egemenliğimizi tehdit etmeyi amaçlaması komplo teorisi değil, gözlerimizin önünde cereyan eden acı gerçeklik.
Dezenformasyon Zehriyle Beslenen Zihinler
Sağlık krizleri, artık sadece bedensel tehdit değil, aynı zamanda zihinleri hedef alan sinsi operasyonun parçası. Ursula von der Leyen, SOTEU konuşmasında, Avrupa’nın sağlık krizi dahil olmak üzere çok sayıda kritik zorluğun eşiğinde olduğu konusunda uyardı. “Başka bir küresel sağlık krizinin eşiğindeyiz, hatta başlangıcındayız” dedi ve dezenformasyonun kızamık ve çocuk felci gibi hastalıklarda ilerleme için büyük tehdit olduğunu belirterek, “Dezenformasyonla” mücadele için yeni küresel sağlık direnci girişimini duyurdu.
Sağlık, küresel güç mücadelesinin yeni cephesi haline gelmiş durumda. Kimin neyi neden gizlediği veya çarpıttığı, karanlık sis perdesinin ardında, insanlığın geleceğini tehdit eden sır olarak duruyor. Post-truth çağında AB kurumsal performansın “kriz tiyatrosuna” nasıl dönüştüğünü görmek, şeytanın bile aklını zorluyor.
Gücün Gölgesinde Esaret: Yeni Dünya Düzeni
Seçilmemiş teknokrat lider Ursula konuşmasında, “güce dayalı yeni dünya düzeni için savaş hatlarının şu anda çizildiğini” ilan ederek, Avrupa’nın düşmanca küresel ortamda yerini almasının aciliyetini vurguladığı çağrı, pasif gözlemcilikten sıyrılıp, küresel satranç tahtasında aktif oyuncu olma daveti gibi görünse de, aslında daha büyük planın parçası.
Yeni düzenin kimler tarafından, hangi çıkarlar uğruna inşa edildiği ve kimlerin piyon olarak kullanılacağı, derin şüphe uyandırıyor. “Nostaljiye yer yok” ifadesi, geçmişin kazanımlarından kopuşu simgelemekte, kriz temelli gelecek tahayyülünü dayatarak insanlığı sürekli tehdit algısı içinde yaşamaya zorlayan halka ve insanlığa düşman teknokratik ve distopik büyük sıfırlama dönemine işaret ediyor.
Biyolojik Silah Olarak Bilim: Afrika’dan Türkiye’ye Tehdit mi?
Ursula bunları söylerken, küresel güçlerin yeni dünya düzeni arayışları, sadece siyasi ve ekonomik alanlarla sınırlı kalmıyor; bilim ve teknoloji yeni karanlık oyunun parçası haline geliyor. Örneğin Burkina Faso’nun arkasında Bill Gates’in olduğu genetiği değiştirilmiş sivrisinek projesini durdurulduğunun ortaya çıkması, sadece sağlık girişimi değil, küresel güçlerin Afrika üzerindeki karanlık emellerini ifşa eden dönüm noktası.
Dış kaynaklarca finanse edilen projeler, sıtma gibi acil sorunları çözme vaadiyle gelirken, aslında kıtanın biyolojik ve siyasi egemenliğini hedef alan sinsi operasyonun parçası olabilir. Genetiği değiştirilmiş sivrisinek organizmaların (GDO) halk sağlığı ve ekosistemler üzerindeki potansiyel etkileri, bilim insanlarının bile tam olarak kavramadığı Pandora Kutusu.
Türkiye, stratejik konumu ve zengin biyoçeşitliliği nedeniyle benzer dış müdahalelere karşı savunmasız olabilir. Tüm GDO’ların kontrolsüz yayılımı, tarımımızı, halk sağlığımızı ve doğal dengemizi geri dönülmez biçimde bozabilir. Milli güvenlik açısından risklerin ciddiyetle ele alınması, gelecekteki olası tehditlere karşı acil önlemler almayı zorunlu kılıyor.
Kanın Karanlık Sırrı ve Saldırı
Ursula yeniymiş gibi söylese de planlı pandemiyle birlikte çığ gibi büyüyen gerçekle yüzleşiyoruz: Başta mRNA’lı olmak üzere bazı aşıların ardında bıraktığı zehirli miras, kanımızı hedef alıyor. Gözle görülür etkileriyle değil, mikroskop altında kendini ele veren sinsi değişimle karşı karşıyayız. Bilim insanlarının ve tıp uzmanlarının titiz incelemeleri, aşılanmış kanın yapısında endişe verici anormallikler olduğunu kanıtlıyor.
Kanımızın sağlığına yönelik saldırı, sadece bireysel sağlık meselesi olmaktan çıkıp, toplumsal tehdide dönüşürken, aşılanmış kan transfüzyonlarının masumiyetini sorgulama zamanı gelmiştir. Belirli aşılarla kontamine olan kanın, alıcılarda miyokardit gibi ölümcül kalp rahatsızlıklarına yol açtığı, hatta masum bebeklerin hayatına mal olduğu iddiaları, vicdanları sızlatıyor. Türkiye’de benzer vakaların yaşanıp yaşanmadığı, kamuoyunun merakla beklediği soru işareti olarak duruyor.
İnsanlığın Kaderi Son Dans mı, Yeni Başlangıç mı?
Sağlık, güvenlik ve medya alanında yürütülen çok boyutlu söylemlerin kriz tiyatrosuna nasıl dönüştüğünü anlatmaya çalıştık. Tiyatronun perdesi arkasında, insanlık aleyhine işleyen karmaşık ve gizli operasyonel planların varlığı gündem olmalıdır. Yoksa toplumlar, büyük oyunun sadece seyircisi olmakla kalmayıp, bilinçli farkındalık kazanamazsa piyon haline gelme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkiye’nin küresel oyundaki konumu ve alacağı tavır, milli güvenliğimiz açısından hayati önem taşıyor. Oyunun sonu, bizim ellerimizde şekillenmelidir.
Sadi ÖZGÜL

