Great Reset ve Gizli İklim Operasyonları (2)

Küresel Ekonomik Kontrol Mekanizmalarının Gizli Operasyonları

İklim değişikliği bugün tüm dünya politikalarının merkezinde yer alıyorken, bu stratejinin arkasında başka amaçlar olabilir mi?

Karbon piyasaları, “net sıfır” hedefleri ve ESG kriterleri gibi kavramlar aslında fakir ülkelerden zengin ülkelere para akışını kontrol eden araçlar haline geldi. Gelişmekte olan ülkelere dayatılan enerji kısıtlamaları ve karbon vergileri, ekonomik gelişimlerini yavaşlatırken, küresel elitler büyük kazançlar elde ediyor.

Yazı dizimizin bu bölümünde, insanlık aleyhine hayata geçirilmeye çalışılan iklim politikalarının küresel ekonomiyi nasıl yeniden şekillendirdiğini ve kimlerin hangi araçları kullanarak değişimden faydalandığının perde arkasını ve gelecekte Türk halkı için tehdit olasılıklarını ortaya koymaya çalışacağız. 

Yeni Çağın Altın Madeni; Karbon Piyasasının Gizli Mimarları

Bir zamanlar sadece çevrecilerin konuştuğu karbon ticareti, bugün 272 milyar dolarlık devasa endüstriye dönüştüğüne göre yeni karbon piyasanın gizli mimarlarını tanımalıyız.

Wall Street’in devleri: Goldman Sachs, JP Morgan Chase ve Morgan Stanley. Eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore, iklim değişikliğiyle mücadele çağrıları yaparken, kurduğu Generation Investment Management şirketiyle piyasadan milyonlarca dolar kazandı. Rothschild ailesi 2008’de Karbon Kredi Şirketi’ni kurdu.

Dünya Bankası’nın eski Baş Ekonomisti Nicholas Stern, sözde iklim felaketleri öngören raporlar hazırlarken, aynı zamanda karbon ticareti şirketi IDEAcarbon’un başkanlığını yürütüyor olması tesadüf olmaktan çok uzak planlı stratejidir. 

Planlı Pandemi Fırsatçılığı

Davos’ta her yıl toplanan zenginlerin kulübü Dünya Ekonomik Forumu‘nun kurucusu Klaus Schwab, COVID-19 pandemisini “iklim acil durumuna” yanıt vermek için bulunmaz fırsat olarak tanımladı. “Daha İyi İnşa Et” (Build Back Better) sloganıyla dünya liderlerince benimsenen plan, özel mülkiyetin azaltılmasını ve merkezi planlamaya dayalı ekonomik sistemi öngörüyor. Forumun “2030’da hiçbir şeye sahip olmayacaksınız ve mutlu olacaksınız” öngörüsü, mülkiyet haklarının ortadan kaldırılmasına yönelik açık niyet beyanı olduğu apaçık ortadadır.

Dünyanın en büyük varlık yönetim şirketi BlackRock’un CEO’su Larry Fink, 2020’de yatırımcılara gönderdiği mektupta, sermaye dağılımının “iklim riski” gerekçesiyle tamamen yeniden şekilleneceğini duyurdu. Trilyon dolarlık varlıkların kontrolünü elinde tutan kurumlar, hayata geçirdikleri soyguna dayalı iklim politikalarını kendi çıkarları doğrultusunda yönlendiriyor.  

ESG: Şirketleri Hizaya Getirme Aracı

ESG (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim) kriterleri, şirketleri “sürdürülebilirlik” hedeflerine uymaya zorlayan yeni kontrol mekanizması sistemi, şirketlerin finansmana erişimini karbon ayak izlerini azaltma taahhütlerine bağlıyor. BlackRock, Vanguard ve State Street gibi “Büyük Üç” varlık yöneticisi, toplam 20 trilyon doları aşan varlıklarıyla, kriterlerini şirketlere dayatma gücüne sahip.

İlginç olan şu ki, ESG derecelendirmeleri bilimsel gerçeklerden çok ideolojik ve siyasi tercihlerle belirleniyor. Örneğin, nükleer enerji en düşük karbon emisyonuna sahip kaynaklardan biri olmasına rağmen, hak etmediği ESG puanları verilmesi, sistemin gerçek amacının çevreyi korumaktan ziyade, ekonomik ve enerji kontrolünü merkezileştirmek olduğunu göstermektedir

Gelişmekte Olan Ülkelere Enerji Ambargosu

Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası finans kuruluşları, yoksul ülkelere verdikleri kredileri fosil yakıt projelerini durdurma şartına bağlıyor. 2021’de Dünya Bankası, petrol ve doğal gaz projelerine finansmanı tamamen durdurma politikası, enerji yoksulluğu içinde yaşayan 3 milyar insanın durumunu iyileştirmeyi imkansızlaştırmaktadır.

Afrika’nın kişi başına düşen karbon emisyonu, ABD’nin sadece %4’ü kadar olmasına rağmen kıtanın kalkınması için gerekli enerji projeleri, “iklim endişeleri” nedeniyle bilerek engelleniyor. Nijerya, Mozambik ve Tanzanya gibi ülkelerdeki zengin doğal gaz rezervleri, ekonomik kalkınmaları için hayati önem taşırken, Batılı finansal kurumların kısıtlamaları nedeniyle kullanılamıyor.

Karbon Vergileri: Modern Sömürgecilik

Karbon vergileri, gelişmiş ülkelerde üretim maliyetlerini artırarak, üretimin daha az düzenlenmiş bölgelere kaymasına neden oluyor. Sözde “Karbon sızıntısı” olarak bilinen durum, küresel emisyonları azaltmak yerine, sadece yerini değiştiriyor. Avrupa Birliği, ithal ürünlere karbon vergisi uygulama mekanizması, gelişmekte olan ülkelerin ihracatını cezalandırıyor ve ekonomik kalkınmalarını engellerken elde edilen gelirler, “iklim finansmanı” adı altında gelişmekte olan ülkelere aktarılıyor. Ancak fonlar Batılı danışmanlık firmalarına, çok uluslu şirketlere ve yerel siyasi elitlere gidiyor. 

Karbon İle Büyük Sıfırlama Oyunu

İklim değişikliği masalı aslında cebimizi ve özgürlüğümüzü hedefliyor. Elitler “karbon ayak izi” bahanesiyle hayatımızı kısıtlamaya çalışırken, kendileri özel jetlerle dünyayı dolaşıyor. “Net sıfır” dedikleri şey, fakirin daha da fakirleşmesi demek. Davos’taki elitler “Büyük Sıfırlama” planlarıyla yeni düzen kurmak istiyor. Bundan dolayı “yeşil” maskesi altında, küresel servet transferi ve kontrol sistemini işletiren hepimiz uyanmalıyız!

Sonuç olarak; İklim Kanunu meclisten geçtiğinde batıda gerçekleşen bu uygulamaların benzerinin Türkiye de hayata geçmeyeceğini kim garanti edebilir?

Yazar

Banner
Yasal Uyarı:
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.