“İklim Değişikliği” Yalanıyla Gıdayı Kontrol Etme Planları
Günümüzde “iklim krizi” olarak lanse edilen olgu, aslında küresel elitlerin dünya nüfusu üzerinde kontrol sağlamak için kullandığı en etkili araçlardan biridir. Bilimsel gerçek verilerin kasıtlı manipülasyonu ile korku atmosferi, özgürlüklerin kısıtlanmasına zemin hazırlamaktadır.
Elitlerin “iklim değişikliği” bahanesiyle gıda üretimini kontrol ederek, yaşam tarzı kısıtlamaları getirme ve biyometrik gözetim sistemleri kurma planlarını, gıdayı kontrol eden insanları kontrol eder; insanları kontrol eden dünyayı kontrol eder bilimsel gerçekleri ışığında inceleyeceğiz.
Bilimsel Manipülasyon Ve Abartılı İklim Senaryoları
Günümüz iklim modelleri, CO₂ konsantrasyonlarının sanayi öncesi seviyelerin dört katına çıkacağı ve bin yıl boyunca bu seviyede kalacağı gibi gerçekçi olmayan senaryolara dayanarak tutarsız tahminler üretmektedir.
Diğer ilginçlik, NASA verilerine göre Grönland’ın yıllık 25 kübik millik buz kaybı, toplam 685.000 kübik millik tüm buzun yüzyılda yalnızca %0,4’üne tekabül ederken, IPCC modellerine göre bile Grönland’ın buzunun yarısını kaybetmesi için yaklaşık 1.000 yıl gerekecektir. IPCC’nin kendi tahminleriyle çelişen deniz seviyesi yükselişi iddiaları (2007’de sadece 0,8-1,7 inç artış öngörülmüştü), iklim söyleminin bilimsel gerçeklerden ziyade politik amaçlarla yönlendirildiğini göstermektedir.
Ayrıca iklim bilimindeki “yayın yanlılığı”, insan kaynaklı iklim değişikliği bağlantısını gösteren çalışmaların daha kolay yayınlanmasıyla sahte konsensüs yaratırken, güneşin ısınma etkisini ve CO₂ duyarlılığındaki abartıları gösteren araştırmalar sistematik olarak göz ardı edilmektedir.
Bu bağlamda elitler, abartılı modelleri kullanarak toplumları manipüle edip korku atmosferi yaratmakta, bilimsel susturma mekanizmalarıyla alternatif görüşleri marjinalleştirmekte ve “iklim acil durumu” bahanesiyle özgürlükleri kısıtlama planları yapmaktadır. Medya aracılığıyla verileri çarpıtarak hızlı erime algısı yaratırken, riskleri küçümseyenleri eleştirip aşırı iddia sahiplerini ödüllendirerek, yeni vergiler ve kısıtlamalarla servet transferini meşrulaştırmakta ve ekonomik kontrolü ele geçirmeye çalışmaktadırlar.
Doğal İklim Değişkenliği ve Çarpıtılan Veriler
Atlantik Çok Yıllık Salınımı (AMO), kasırga aktivitesiyle doğrudan bağlantılı doğal iklim döngüsüdür. Bilimsel araştırmalar, son kasırga artışının küresel ısınmadan değil, AMO’nun sıcak fazından kaynaklandığını gösteriyor. Önde gelen araştırmacılar, medya konuyu keşfetmeden çok önce, 1995’te bu artışı öngörmüştü.
Ayrıca iklim modellerinde en çok ihmal edilen faktör olan güneş aktivitesinin iklim üzerindeki etkisi, bilimsel araştırmalarda son dönemdeki ısınmada önemli rolü olduğu gösterilse de sistematik olarak küçümsenmektedir. Güneş aktivitesinin rolünü kabul etmek, insan kaynaklı iklim değişikliği anlatısını zayıflatacak ve önerilen radikal politikaların meşruiyetini sorgulatacaktır.
Çok daha ilginci, ABD’de kuraklık yaşayan alanların son on yıllarda önemli artış göstermediğine dair veriler mevcutken, ABD’li çiftçiler değişen koşullara uyum sağlamak için yeni tarım uygulamaları geliştirdi. Doğal çöl olan Kaliforniya’da üretilen taze ve doğal sebzeler, gerçek kuraklık verileri, “sürdürülebilir tarım” adı altında sunulan kısıtlayıcı politikaların gereksiz olduğunu gösteriyor.
Bu bağlamda elitler, doğal döngüleri kasıtlı olarak görmezden gelerek her aşırı hava olayını “iklim krizi” kanıtı olarak sunuyor, kuraklık tehlikesini abartıyor ve güneş aktivitesinin etkisini küçümseyerek nsanları korkutarak kısıtlamaları kabul etmeye zorluyor; gıda üretimi üzerinde daha fazla kontrol sağlıyor ve çiftçileri geleneksel yöntemlerden vazgeçmeye itiyor. Sonuç olarak, doğal iklim değişkenliği gerçeği, kontrolcü gündemlerini zayıflatacağından, iklim biliminin bütünlüğü elitlerin güç arayışı uğruna feda edilmektedir.
Gıda Sağlık Kontrolü Üzerinden Özgürlük Kısıtlamaları
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) evde gıda yetiştirmeyi yasaklama çağrısı, ev bahçelerinin geleneksel tarıma göre daha fazla karbon ayak izi yarattığı iddiasıyla desteklenmesi “Net Sıfır” bahanesiyle insanları elitlerin kontrolundeki endüstriyel tarıma bağımlı kılarak gıda fiyatlarını manipüle etme ve arzı insanlık aleyhine baskı aracı olarak kullanma stratejisidir.

Ayrıca WEF’in yeşil gündem hedefleri kapsamında, “C40 Şehirleri İklim Liderliği Grubu” (Akıllı Şehirler) altında birleşen büyük ABD şehirleri, 2030’a kadar et ve süt ürünlerinin tüketimini sıfırlama, yılda sadece 3 yeni giysi edinme ve özel araç sahipliğini yasaklama gibi radikal kısıtlamalar getirmeyi taahhüt ediyor olması dikkat çekicidir.
Bu bağlamda Davos’taki WEF toplantısında elitler, “uzun etkili” mRNA aşılarıyla düzenli toplu aşılama planlarını “sağlık” bahanesiyle açıklama planı, biyometrik gözetim sistemlerini sağlığa kadar genişleterek dijital kimlik ve sosyal kredi mekanizmalarıyla entegre etmeyi amaçladığını göstermesidir.
İklim Değişikliği Masalı Büyük Sıfırlama Planının Parçasıdır!
Küresel elitler, “iklim değişikliği” ve “Net Sıfır” vb. söylemlerini “Büyük Sıfırlama” planının merkezindeki manipülasyon aracı olarak kullanıyor. “2030’da hiçbir şeye sahip olmayacaksınız ve mutlu olacaksınız” sloganıyla özetlenen distopik gelecek vizyonu, bilimsel verileri çarpıtarak ve doğal iklim döngülerini göz ardı ederek yaşamın her alanında merkezi totaliter kontrol sistemleri kurmayı hedefliyor.
Ancak yavaş yavaş olsa da uyanmaya başlayan ve haklarını savunan özgür bireylerin ferasetinden gerçek çözümler doğacaktır. İşte o zaman küresel elitlerin sıfırlanmasına yönelik kötü haberlerin başlangıcı olacaktır.
Sonuç olarak; Gıdayı kontrol eden insanları kontrol eder; insanları kontrol eden dünyayı kontrol eder gerçeği hepimizin kulağına küpe olmalıdır. Çünkü insanlığın kontrol edildiği bir dünyada demokrasinin geleceğini beklemek hayaldir…
Sadi ÖZGÜL

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.