İran ve Türkiye’nin Kaderi: Bölünme Tehlikesi ve Kritik Dönemeç
Türkiye, tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. 13 Haziran 2025’te İsrail’in İran’a yönelik “Yükselen Aslan” operasyonu, bölgesel dengeleri sarsarken, Türkiye’nin güvenlik ve birliğini doğrudan tehdit eden yeni dönemin kapılarını araladı. Bu saldırı, sadece İran’ı değil, tüm bölgeyi etkileyen zincirleme sonuçlar doğuruyor.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında planlanan bölünme senaryoları, sınırlarımızı aşarak milli birliğimizi ve devletimizin geleceğini hedef alıyor. Türkiye’nin kritik dönemeçte nasıl yol izleyeceği, sadece bölgesel değil, küresel dengeleri de şekillendireceği için Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikeler, iç ve dış dinamikler ile çözüm yolları detaylı şekilde ele alınmalı.
Bölgesel Gerilimler ve Türkiye’nin Güvenlik Stratejisi
İsrail’in İran’daki nükleer tesislere düzenlediği hava saldırıları, bölgedeki güç dengelerini köklü şekilde değiştirme potansiyeline sahip. Saldırı, İran’ın sadece askeri kapasitesini değil, aynı zamanda bölgesel nüfuzunu da zayıflatmayı hedefliyor.
İran’ın parçalanması ihtimali, Türkiye’nin doğrudan etkilenebileceği güvenlik krizini beraberinde getirebilecek gelişmeler, BOP’un son aşamalarından biri olarak Türkiye’nin de hedef alındığını gösteriyor. Türkiye’nin sınır güvenliği, askeri hazırlıkları ve diplomatik ilişkileri yeni gerçeklik ışığında yeniden şekillenmek zorunda. Bölgesel istikrarsızlık, Türkiye’nin hem askeri hem de siyasi stratejilerini gözden geçirmesini zorunlu kılıyor.
BOP’un Türkiye Üzerindeki Sinsi Planları
Büyük Ortadoğu Projesi, Türkiye’yi parçalamayı amaçlayan kapsamlı stratejidir. Emperyalist güçler, Dicle ve Fırat arasındaki toprakları ikinci İsrail’e dönüştürme hedefiyle hareket ediyor. 2011’den beri Suriye üzerinden Türkiye’nin zayıflatılması için çeşitli adımlar atıldı. Süreçte, federatif yapıya geçiş ve ulus kimliğinin zayıflatılması gibi politikalar devreye sokuldu.
Sınır bölgelerinde mayın temizliği gibi stratejik hamleler, ülkenin iç güvenliğini tehdit eden unsurlar arasında yer alan planların arkasında, Türkiye’nin bölünmesi ve zayıflatılması için uzun vadeli strateji yatıyor. Kamuoyunda tehditlerin farkında olunması, milli direncin artırılması açısından hayati önem taşıyor.
İç Tehditler: Askeri Zayıflık ve Siyasi Dönüşüm
Türkiye’nin savunma kapasitesi, içeriden de sistematik olarak zayıflatılıyor. Asimetrik savaş teknikleri ve istihbarat saldırıları, ordunun etkinliğini azaltıyor. Hava savunma sistemlerindeki gelişmelerin yetersiz kalması, uluslararası sularda yaşanan saldırılara karşı sessiz kalınması, savunmadaki kırılganlığı ortaya koyuyor.
Siyasi alanda ise, AKP iktidarıyla başlayan dönüşüm, milli birliği zayıflatan politikalarla BOP’un Türkiye ayağına hizmet ediyor. Neo-Osmanlıcılık ve İslami olmayan İslamcılık gibi ideolojiler, ülkeyi içten kemiren iç tehdit riskleri arasındayken dış baskılarla birleştiğinde Türkiye’nin varoluş mücadelesini daha da zorlaştırıyor.
Milli Birlik ve Demokrasi: Gücün Temeli
Türkiye’nin bekası, güçlü demokrasi ve milli değerlerin korunmasına bağlıdır. Demokrasi, toplumsal dayanışmayı ve hukukun üstünlüğünü sağlayarak içten çöküşü engeller. Milli birliğin teminatı olan demokrasi, dış tehditlere karşı da en etkili savunmadır.
Bu nedenle, demokratik kurumların denetlenerek güçlendirilmesi ve toplumsal uzlaşının sağlanması kritik önemdedir. Tarih boyunca Türkiye, demokrasi ve milli birlik sayesinde birçok krizden güçlenerek çıkmıştır. Bugün de aynı kararlılıkla hareket etmek, ülkenin geleceğini güvence altına alacaktır.
Askeri Reformlar ve Stratejik Güvenlik
Türkiye’nin dayanıklılığını artırmak için askerlik sistemi yeniden düzenlenmeli, sınır bölgelerinde kalıcı ve güçlü askeri varlık oluşturulmalıdır. Parlamenter rejime dönüş ve yetkilerin denetlenmesi, ülkenin hem iç hem dış tehditlere karşı direncini artıracaktır.
Askeri kapasite, liyakat temelli diplomasi ve stratejik zekâ ile desteklenmeli, caydırıcı güç haline getirilmelidir. Ayrıca, nükleer caydırıcılık Türkiye için zorunlu stratejik güvenlik unsurudur; bölgesel barış ve denge için vazgeçilmezdir. Bu reformlar, Türkiye’nin hem askeri hem de diplomatik alanda elini güçlendirecektir.
Dış Güçlerin Oyunları ve Türkiye’nin Geleceği
ABD, İsrail ve işbirlikçileri, Türkiye’yi zayıflatmak için karmaşık stratejiler uygulamaya devam ediyor. Suriye’deki gelişmeler ve Türkiye’nin hava sahasının NATO ile İsrail tarafından kullanılma girişimleri, stratejilerin somut örnekleridir. Türkiye, oyunları bozmak için hem içeride hem dışarıda kararlı ve güçlü adımlar atmak zorundadır. Milli birliğimizi korumak ve devletimizin bekasını sağlamak için herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Süreçte, halkın bilinçlenmesi ve devletin kararlı duruşu hayati önem taşımaktadır.
Sonuç: Birlik Olmazsak Figüran Kalırız
Türkiye, karşı karşıya olduğu tehlikeleri görmeli ve harekete geçmelidir. Artık ya güçlü birlik olarak geleceğimizi inşa edeceğiz ya da dış güçlerin senaryosunda figüran olmaya mahkûm kalacağız. Milli birliğimiz ve devletimizin bekası için kararlı adımlar atmak, Türkiye’nin kaderini belirleyecek en önemli unsurdur. Bu kritik dönemde, herkesin üzerine düşeni yapması, Türkiye’nin varoluş mücadelesinde belirleyici olacaktır.
SADİ ÖZGÜL

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.