Siyasette Her Yol Merkez Bankası Neredeyse Oraya Çıkar!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e karşı, İslami Süper Kahramanlar tadında bir birlik kurma çağrısı, uluslararası arenada Müslüman ümmetin sesi olma çabalarının son perdesi olarak görülüyor. Ancak bu çağrının ardındaki gerçek niyetler ve gerçek dünyada uygulanabilirliği, Kaf Dağı’nın arkasındaki hazine kadar gizemli..
Erdoğan’ın bu tür “Yeni Osmanlı”yı diriltme hamlelerinin gelecekte siyasi kariyerine, partisine ve Türkiyeye olumsuz etkileri olabilir mi? Yoksa bu, saraylı başdanışmanlarının bölgesel gerçeklerle çelişen bir “Bindir Bir Gece Masalları” prodüksiyonu mu? Sonuçta, siyasette her şey mümkün; belki de yakında TRT de buna uygun birkaç sezonluk ultra 4K görüntü kalitesinde bir dizi izleriz!
Erdoğan’ın İsrail’e karşı sert söylemleri, sanki uluslararası arenada “En Çok Gürültü Çıkaran Lider En İyi liderdir” ödülünü almak için yarışıyormuş gibi. Ama gel gör ki, bu havalı hamasetin arkasında İsrail’le gerçek bir kavgaya tutuşma hevesi yok. Sanki “Ben sana gösteririm!” deyip de arkasını dönünce etrafındakilere “Aman, şaka yapıyordum canım” diyen Kasımpaşalı edası gibi hissi doğurmakta!
Bu durum, Erdoğan’ın söylemlerinin hem bölgede hem de dünyada “En İyi Blöf Yapan Siyasetçi” yarışmasına katıldığını düşündürüyor. Filistinlilerin dramı hakkında promtırdan okurken öyle cümleler okuyor ki sanırsınız Nobel Barış Ödülüne aday gösterilecek. TİME dergisine yeniden kapa olacak! Ama iş icraata gelince, plan nerede? dersen saraydan “404 Not Found” hatası veriliyor. Bu yaklaşım, uzun vadede güvenilirliğini öyle bir zedeleyecek ki, sonunda “Çoban” masalındaki çoban bile “Danışman Abi, bari önce benden ders alsaydın” diyecek.
Tarihsel İmaj ve Bölgesel Egemenlik konusunda Erdoğan, “Yeni Türkiye” sloganıyla sanki Osmanlı İmparatorluğu’nu diriltmeye çalışıyor. Ümmetin süper kahramanı olmak istiyor gibi! Ancak bu “İslami Süper Kahramanlar Birliği” (İSKB) kurma çağrısı, aslında “Gelin bana biat edin” demekten farksız. Körfez ülkeleri ve diğer Müslüman devletler muhtemelen “Yok artık!” diyerek bu daveti geri çevirecek. Sonuçta kimse bazen yüzünü Moskoflara bazen de George Washington’un kurduğu ülkeye çeviren Erdoğan’ın millet bahçesindeki salıncağına binmek istemeyecektir. Bu durum, Erdoğan’ın önerisinin ciddiye alınmadığını göstermekle kalmayıp, çok yakın gelecekte de bölgesel ilişkilerde “yalnız kurt” rolünü oynamaya devam edeceğe benziyor. Belki de “Yeni Türkiye” yerine “Yalnız Türkiye” sloganının daha uygun olduğunu düşünmeye bile başlayabilirler! Stratejik Çıkarlar ve “İslami Süper Kahramanlar Birliği” kurma hayaline ise daha çok “Stratejik Kafa Karışıklığı ve İSKB’nin İmkansız Hayali” desek yerinde olur belki de…
Erdoğan’a yönelik bölgesel baskılar gerçekten var mı?
Erdoğan’a yönelik bölgesel baskıların ana konusu, Azerbaycan’ın İsrail’e petrol ihracatını İskenderun’da kesmemesiymiş. Sanki Erdoğan, Cumhurbaşkanı olma sıfatından dolayı Türkiye’deki petrol borsasının patronu değilmiş gibi! Erdoğan’a telkinde bulunan en baş danışmanlarına göre Türkiye’nin bu konuda herhangi bir müdahalede bulunması, uluslararası hukukun ihlali anlamına gelirmiş. Tazminatlar ödemek zorunda kalırmışız! Bir damla Petrol bir Filistinli çocuğun tüm kanından daha değerli nasıl olsa!
Tüm bu gerçekler ortada iken, Erdoğan’ın İslam ülkelerine ittifak önerisi, Türkiye iç siyasetinde her geçen gün azalan taraftarlarını tekrar toplayabilmek için iç politikaya yönelik bir manevradan öteye geçemez. Yani, “Gelin birlik olalım” demek, aslında “Ümmetin lideri olmam için önce siz oy verin bana” demenin politik versiyonu. Ne de olsa, siyasette her yol Merkez Bankası neredeyse oraya çıkar!
Erdoğan’ın psikolojik savaş stratejisindeki komik hesap hataları ise siyaset trajedisini konu alacak filme senaryo olabilecek kalitede mi?
Siyasilerin sanata ve sanatçıya önyargılı bakıştan dolayı şimdilik belgesel tadında siyasi sinema filmleri mümkün görünmüyor. Sanatçılar daha yaşarken bile hayat hikayelerinin senaryolaşıp çekimlerine başladığı bir ortamda siyasilerin hayat hikayesi gişe rekorları kırmasının imkanı yoktur. Hiç bir yapımcı kutuplaşmanın hat safhaya çıktı ortamda bir siyasetçinin hayat hikayesinden sinema filmi çekip zarar etmek istemez.
Başrolde ana karakter Erdoğan’ı canlandıran aktör var.
Yardımcı oyuncular olarak İslam ülkeleri, Filistin ve özel konuk yıldız ise İsrail!
Sahnemiz ve plato: Ortadoğu’nun karmaşık siyaset sahası
Kurgusal senaryo: Aktör, İsrail’e karşı psikolojik baskı kurmak için sanki Nobel Barış ödülüne aday gösterilecekmiş gibi bir performans sergiliyor. İslam ülkelerine “Hadi gelin, beraber İsrail’e kafa tutalım!” diye sesleniyor, ama aslında çok iyi bildiği bir şey var: Kimse gelmeyecek. Bu, “Yalnız Kahraman Türkiye” adlı tek kişilik siyasi gösterinin başlangıcı. Sonra da “Ah, biz çok çabaladık ama kimse bize destek vermedi” diyerek, sanki dünya liderliğinden emekli olmuş gibi bir tavır takınıyor. Ama dikkat! Bu strateji, İsrail’in etrafındaki duvarları yıkmak yerine, tuğla tuğla güçlendiriyor olabilir. Yani aktörün planı, gol atmak isterken ümmetin kendi kalesine gol atma riski taşıyor.
Ve finalimiz: Siyasi figür, 22 yıldan fazla ülkeyi yönetiyor ve sonuç mu? Koca Türkiye, İsrail’in küçücük topraklarına ihracat yapıp gelecek olan paraya muhtaç hale gelmiş durumda. Gelecekte uluslararası arenada Türkiye’nin sesi, kendi elleriyle ördüğü duvarların arkasından gelen distopik bir fısıltıya dönüşüyor… Bu senaryonun galasının gösterimi sonunda alkışlar mı yoksa ıslıklar mı duyulacak, hep birlikte göreceğiz!.
Dönelim gerçekliğe.. Erdoğan’ın söylem ve eylem arasındaki çelişkileri, adeta bir Hacivat Karagöz gösterisini andırıyor.
İsrail’e karşı İslami ittifak çağrısı yaparak, sanki uluslararası arenada sihirli bir değnek sallamış gibi davranıyor. Destekçisi gibi görüntü vererek onu her an bırakmaya meyilli çakma ümmetçi iç kitleler bu gösteriye alkış tutarken, perde arkasında gizli siyasi emellerini fısıldaşılıyor. Dünya liderleri ise ikametgahlarında bu performansı izlerken, “Hay Allah yine mi başladı?” dercesine gözlerini devirmeye başlamış bile olabilirler.
Tüm bunlara Erdoğan’ın güçlü söylem yeteneği, iç politikada taraftarlarını hipnotize etmiş gibi. Ancak bu sihir, zamanla etkisini yitiriyor. Anketler, taraftarlarının “Bu film, bu hikaye uzadı galiba… Yeni hikayeler ve yeni liderler lazım bize” diye düşünmeye başladığını gösteriyor.
Bu stratejik hamleler, Erdoğan’ın siyasi kariyerinde adeta bir bumerang etkisi yaratıyor. Attıkça kendisine geri dönüyor. Sonunda, kendi söylemlerinin ağırlığı altında ezilme riski var. Belki de İslam ülkelerine yönelik söylemeyi düşündüğü “Söylediklerim sizi bağlar” sloganını “Söylediklerim beni de bağlarmış meğer” diye değiştirmek zorunda kalacak!
Erdoğan’ın “İslami Süper Kahramanlar Birliği” kurma çağrısı, bırakın reel gerçekliği, sanal gerçeklik aleminde karşılık bulması bile zor olabilir!
Türkiye Cumhurbaşkanı, “Yeni Türkiye” sloganıyla, “Neo-II. Osmanlı Tiyatrosu”nun baş oyuncusu olmaya çalışıyor izlenimi veriyor. Partisinin solmaya yüz tutmuş vizyonunu, sanki sihirli bir değnekle canlandıracakmış gibi davranıyor. Erdoğan’ın “İslami Süper Kahramanlar Birliği” çağrısı, politik bir ninni gibi; sadece koşulsuz biat eden bir avuç destekçisini narkozla uyutmaya yarayan ninniden öteye geçemiyor.
Tarafsız cumhurbaşkanı olma ve ümmetin lideri olma şansını, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adlı sihirli formülle buharlaştırdı. Şimdi bir elinde partisinin bayrağı, diğerinde devlet mührü, ikisini birden taşımaya çalışıyor. Sonuç mu? Partisinin meclis grup kürsüsünde, sanki TİME dergisinde yılın siyasetcisi adaylığına gösterilmiş gibi tarafsızlık rolüne bürünüyor. Ama muhalefet söz konusu olunca, birden bire rolünü unutup ateşli bir siyasi parti liderine dönüşüveriyor. Kendi imzasıyla kendini yüceltiyor, yetkilerini genişletiyor. Denetim mekanizmasından kendini muaf tutuyor.
Uluslararası arenada ve bölgesinde güvenilir ümmetin lider olmak mı istiyor?
Ümmetin lideri olmak ise belki sanal gerçeklik gözlüğüyle mümkün olabilir! Çünkü Erdoğan’ın Türkiye iç siyasetindeki kronikleşen çelişkili performansı, ikircikli filistin ve İsrail politikası ile bölgesel ümmet liderliği hayalini sonu hüsranla bitirecek kısa metrajlı bir renkli belgesel filmine çevirebilir.
Erdoğan’ın “İslami Süper Kahramanlar Birliği” çağrısı, sanki bir stand-up gösterisinin açılış cümlesi gibi.
Çünkü görüntüde bir tarafsız cumhurbaşkanı, bir siyasi parti lideri ve bir ümmet lideri olma hayali içinde olan üç insan bir araya gelmiş gibi görünüyor. Ama siyaseten hangisinin gerçek olduğuna dair hüküm vermek için erken. Çünkü bu üçü hala aynı kişi çıkıyor! Bu durumda, ümmetin lideri olma hedefi, tıpkı yaz ortasında kırmızı kar yağması beklentisi gibi. Belki küresel ısınma tersine döner de, Erdoğan’ın hayalleri gerçekleşir!
22 yıllık iktidarında, Türkiye’yi borca ve faize öyle bir esir etti ki, ülke artık “Borç Yiğidin Kamçısıdır” atasözünü anayasa değişikliği ile yeni milli marş yapma aşamasında sanki. Önce “IMF’ye borç verdik” dediler. Gerçekte ise bunun bir hisse artırımdan kaynaklanan aidat olduğu ortaya çıksa da Erdoğan da “İMF’ye nasıl emir vereceğimi görün bundan sonra..!” demeye getirdi konuyu.
Sonuç olarak, Erdoğan’ın siyasi kariyeri, adım adım “Nasıl Yapılmaz?” başlıklı bir kitaba dönüşüyor artık . Gelecekte, siyaset bilimi öğrencileri ve siyaset sahnesindeki siyasi partiler için ibret verici bir vaka çalışması olacağı kesin. Dersin konusunun “Hayal ve Gerçek Arasında Slalom Yapmak: Bir Liderlik Macerası” olma potansiyeli yüksektir.
Erdoğan’ın hayalleri ve gerçekler arasındaki uçurum, Kızıldeniz deki bir deniz Çukurumu olur zaman gösterecek. Belki de Mariana çukurunu kıskandıracak derinlikte de olabilir.
İzleyim göreceğiz…
Vesselam..
SADİ ÖZGÜL

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.