Kamu Malı Talanı: Toplumsal Kangren ve Ahlaki İflas!

Kamu Malı Talanı: Toplumsal Kangren ve Ahlaki İflas!

Toplumun ortak değeri olan kamu kaynaklarının korunması, medeniyetin temel taşıdır. Ancak, yaygınlaşan bir zihniyet, bu ortak hazineyi kişisel menfaatler uğruna yağmalanacak sahipsiz ganimet olarak görmekte, ahlaki ve vicdani tüm sınırları pervasızca çiğnemektedir. Ortaya çıkan manzara, sadece ekonomik kayıp değil, aynı zamanda derin toplumsal çürüme ve manevi iflasın acı tablosudur.

Kamu Malının Kutsallığı: Yetimin, Fakirin Hakkı

Kamu malı, herhangi şahsa ait olmayan, tüm vatandaşların ortak hakkını temsil eden kutsal emanettir. O, enfâl değildir; savaş sonrası elde edilen ganimet hiç değildir; yağmalanacak terk edilmiş eşya asla değildir. Kamu malı, yetimin hakkıdır; fakirin lokmasıdır; kimsesizlerin sığınağıdır; kısacası 85 milyonun her ferdinin üzerinde hakkı olan ortak değerdir. Ona uzanan her el, sadece yasaları değil, en temelde vicdanı ve ahlakı çiğner. Bu kaynaklar, toplumun en savunmasız kesimlerinin güvencesi olma niteliği taşır; dolayısıyla korunması, en temel vatandaşlık ve insanlık görevidir.

Talanın Mekanizması: KİK Değişiklikleri ve Sistematik Yağma

Kamu kaynaklarının korunması amacıyla oluşturulan Kamu İhale Kanunu (KİK), ne yazık ki amacından saptırılarak talanın aracı haline getirilmiştir. Yüzlerce kez yapılan değişikliklerle delik deşik edilen yasa, kamu malına tasallutu kolaylaştıran kapılar aralamıştır. Sürekli değişen kurallar, şeffaflığı ortadan kaldırmış, denetimi zorlaştırmış ve kötü niyetli kişilere kamu hazinesini hortumlama fırsatı sunmuştur. Yasaların arkasına dolanarak yapılan bu sistematik yağma, hukukun nasıl araçsallaştırılabildiğinin acı örneğidir.

Ahlaki ve Dini Sorumluluk: İlahi Lanet ve Kaçınılmaz Hesap

Kamu malına tecavüz edenler için sadece dünyevi yasalar değil, ilahi adalet de ağır yaptırımlar öngörür. Her kim ki milletin ortak hakkına el uzatır, Allah’ın lanetini üzerine çeker. Kamu malını zimmetine geçirenler, dünyada rezil rüsva olmaya, ahirette ise en çetin hesapla yüzleşmeye mahkumdurlar.

Çünkü onlar, tek tek bireylerin değil, bütün milletin hakkını gasp etmişlerdir. Kul hakkının en ağır şekillerinden olan kamu malı hırsızlığının affı yoktur; ne dünyada ne de ahirette kurtuluşları olmayacaktır. Babamız, kardeşimiz dahi olsa, devletin malına el uzatanın sonu hüsrandır.

Çarpıtılan Kavramlar: “Darül Harp” Safsatası ve Talan Fetvaları

Ne acıdır ki, bazı çevreler, dini kavramları çarpıtarak kamu malı talanına sözde meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır. Yıllarca “Darül Harp” fetvaları adı altında, devlet malının yağmalanmasına cevaz verildiği iddiaları ortalıkta dolaşmaktadır. Devletin mevcut yapısını İslami olmamakla itham edip, kaynaklarını ganimet sayma anlayışı, en hafif tabirle ahlaksızlıktır. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin 1923 sonrası için yaptığı değerlendirmeler, asla kamu malını talan etmeye gerekçe gösterilemez. Aksine, inanan insanın görevi, adaleti tesis etmek ve her türlü yolsuzluğa karşı durmaktır.

Kamu malını yemeye “caizdir” diyenler de yiyenler kadar sorumludur ve ilahi lanetten paylarını alacaklardır. Hangi kamu olduğu sorgulanmaz; Allah’ın dinini terk edip Kitabını arkaya atmış olanların yönettiği iddia edilen yapı dahi olsa, o yapıdaki yetimin, fakirin hakkı kutsaldır.

Sistemsel Çürümenin Göstergesi: Liyakatsizlik ve Mülakat Zulmü

Kamu kaynaklarının israfı, sadece doğrudan çalma eylemiyle sınırlı kalmamaktadır. Liyakatsiz atamalar, torpil düzeni ve özellikle “mülakat” adı altında işletilen adaletsizlik mekanizması, kamu hazinesine vurulan ağır darbelerdir. Gençlerin yılları, sınavlara hazırlanmakla heba olurken, hak edenlerin yerine yandaşların atanması, hem insan kaynağı israfıdır hem de kamu kaynaklarının dolaylı yoldan peşkeş çekilmesidir. Mülakat sistemi, liyakati değil sadakati ölçen torpil mekanizmasına dönüşmüştür. Gençlerin umutlarının çalınması, en az paranın çalınması kadar büyük ahlaki sorundur ve kamu vicdanını derinden yaralamaktadır.

Toplumsal Etki: Lanetli Miras ve Yaygınlaşan Kültür

Kamu malı yeme alışkanlığının yaygınlaşması, toplumu içten içe çürütmektedir. “Yiyen yiyor” anlayışının normalleşmesi, ahlaki değerleri erozyona uğratmakta, dürüstlüğü aptallık olarak gören çarpık zihniyetin kök salmasına neden olmaktadır. Kamu malı yiye yiye adeta lanetli toplum haline gelindiği yönündeki feryatlar, tehlikenin boyutunu gözler önüne sermektedir. Azınlığın zenginleştiği, çoğunluğun ise kamu kavramının dışında bırakıldığı, mülkü olmayanların haklarının hiçe sayıldığı düzen, sürdürülebilir değildir. Bu durum, gelecek nesillere bırakılacak en kötü mirastır.

Acil Çözüm: Radikal Yeniden Yapılanma ve Hesap Sorma

Mevcut gidişata dur demek için palyatif çözümler yetersizdir. Kamu ve yerel yönetimlerin A’dan Z’ye yeniden yapılandırılması kaçınılmazdır. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve liyakat ilkelerinin tavizsiz uygulanması şarttır. Kamu malına uzanan ellerden hesap sorulmalı, çalınanlar geri alınmalı ve adaletin tecellisi sağlanmalıdır. Siyasette en dipten en üste kadar herkes, kamu malının kutsallığı konusunda uyarılmalı ve sorumlulukları hatırlatılmalıdır. Aksi takdirde, bu ahlaki çöküşün altında hep birlikte kalacağız.

Sadi ÖZGÜL

Yazar

Banner
Yasal Uyarı:
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.