Kıbrıs’ın NATO İçin Artan Önemi ve Olası Senaryolar

NATO’nun Kıbrıs Üzerindeki Stratejik Konumu Ve Karargah Olma Olasılığı ve Jeopolitik Dönüm Noktası

Küresel güvenlik dengelerinin Soğuk Savaş sonrası dönemde değişmesiyle NATO, stratejik konumlanmasını Batı Avrupa’nın ötesine taşımaya yönelmiştir. Doğu Akdeniz’deki enerji hatları, yoğun ticaret yolları ve süregelen bölgesel çatışmalar, Kıbrıs Adası’nı İttifak açısından giderek daha kritik jeopolitik konuma getirmektedir. Gelişmeler, adada potansiyel NATO karargahı veya ileri harekât üssü kurulması olasılığını gündeme taşımaktadır.

Doğu Akdeniz’in Stratejik Merkezi Olarak Kıbrıs

Kıbrıs, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır ve Türkiye gibi ülkeleri çevreleyen hassas coğrafyada yer almaktadır. Jeopolitik onumu, adaya bölgedeki istikrarsızlıkları yakından izleme, deniz güvenliğini temin etme, enerji koridorlarını kontrol etme ve Rusya’nın Akdeniz’deki artan etkinliğine karşı denge unsuru oluşturma gibi önemli stratejik avantajlar sağlamaktadır. Ada, sahip olduğu coğrafi avantajlarla NATO’nun bölgedeki erken uyarı ve gözetleme kapasitesini güçlendirebilecek potansiyel taşımaktadır.

Hava gözetleme sistemleri, elektronik dinleme tesisleri ve lojistik merkezler için uygun altyapı sunması, Kıbrıs’ı adeta “denizden karaya uzanan radar” işlevi görebilecek konuma getirmektedir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere’nin adadaki mevcut askeri üs faaliyetleri de potansiyeli destekler niteliktedir.

Adadaki Mevcut NATO Varlığı ve Sınırlılıklar

Kıbrıs Cumhuriyeti, Avrupa Birliği (AB) üyesi olmasına rağmen NATO üyesi değildir. Özellikle Türkiye’nin itirazları, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) NATO şemsiyesi altına girmesini engellemektedir. Adanın güvenlik mimarisindeki mevcut durum, ikili yapıdan kaynaklanmaktadır. Diğer yandan, adada bulunan Akrotiri ve Dhekelia’daki İngiliz Egemen Üs Bölgeleri, doğrudan Birleşik Krallık’a aittir. Üsler; istihbarat toplama, hava operasyonları düzenleme ve erken müdahale kapasiteleriyle dolaylı yoldan NATO operasyonlarına destek sağlamaktadır.

Olası Karargahlaşma Senaryoları ve Bölgesel Etkileri

NATO’nun Kıbrıs’taki varlığını artırmasına yönelik çeşitli senaryolar düşünülebilir. İlk senaryoda, İttifak’ın GKRY topraklarında eğitim merkezi veya stratejik komuta merkezi kurması yer almaktadır. Fakat böyle adım, Türkiye’nin NATO içindeki hassas konumunu olumsuz etkileyebilir ve bölgedeki mevcut siyasi gerginliği tırmandırabilir. Alternatif senaryo ise İngiltere’nin adadaki mevcut üslerini NATO kuvvetleriyle ortak kullanıma açması, GKRY’nin doğrudan NATO üyeliğini gerektirmeksizin İttifak’ın bölgedeki etkisini artırmasına olanak tanıyabilirken, Türkiye’nin bölgesel hassasiyetlerini tetikleme potansiyeli taşımaktadır.

Türkiye’nin öncülüğünde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) üzerinden çok uluslu Doğu Akdeniz Güvenlik İşbirliği Platformu oluşturulması da alternatif model olarak değerlendirilebilirken KKTC, “özel statüde gözlemci” veya “lojistik üs” konumunda yer alabilir. Böyle yaklaşım, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini artırırken NATO ile paralel yapı oluşturma imkanı sunabilir.

Stratejik Değerlendirmeler ve Dengeler

Kıbrıs’ta yalnızca güneyi merkeze alan tek taraflı karargahlaşma girişimi, adadaki iki toplumlu yapıyı daha da ayrıştırabilir ve siyasi eşitsizliği derinleştirebilir. Türkiye’nin hem NATO içindeki pozisyonunu koruması hem de KKTC’nin stratejik potansiyelini değerlendirmesi, bölgedeki güç dengelerinin geleceği açısından kritik rol oynayacaktır. Hangi senaryo hayata geçirilirse geçirilsin, adada kurulacak yapının adil, simetrik ve tüm tarafların güvenlik çıkarlarını gözeten model üzerine inşa edilmesi zorunludur.

Küresel Güç Mücadelesinin Yeni Sahnesi: Kıbrıs

Kıbrıs, sadece jeopolitik konumuyla değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki güç mücadelelerinin kesişim noktası olmasıyla da gelecekte önemli rol üstlenecektir. NATO’nun adada varlık göstermesi, bölgesel güvenlik politikalarını yeniden şekillendirme potansiyeline sahiptir. Ancak, varlığının adanın tüm paydaşlarının rızasını alarak ve uluslararası dengeleri dikkate alarak ele alınması gerekmektedir.

ABD, özellikle Trump dönemiyle birlikte Çin’e karşı yeni denklem kurmaya çalışırken, denklemin merkezinde Türkiye ve Rusya bulunmaktadır. AB ise Rusya’ya karşı yeni güvenlik mekanizması geliştirme arayışında Türkiye’ye ihtiyaç duymaktadır. Çin de Kuşak ve Yol projesini hayata geçirmek amacıyla Türkiye’de önemli yatırımlar yapmaktadır. Tüm aktörler, Türkiye ile ilişkilerini sürdürürken zaman zaman Ankara’nın aleyhine adımlar atmaktadır.

Özellikle AB’nin Türk devletlerine GKRY’yi tanıtma çabaları kabul edilemez görülmektedir. AB’nin ABD’den bağımsız güvenlik teşkilatı kurma çabaları ile ABD’nin NATO üzerinden yürüttüğü faaliyetler, sonuçta Kıbrıs merkezli NATO güvenlik yapısı kurarak İsrail’in güvenliğini koruma ve stratejik destek sağlama hedefine hizmet etmektedir. ABD, İngiltere, Fransa gibi NATO müttefikleri garantiyi sağlamaya çalışmaktadır.

ABD, hedeflerine ulaşmak için faaliyetlerini genellikle NATO aracılığıyla yürütmekte, güvenlik ve stratejik çalışmalarla Türkiye’nin ve Ortadoğu‘nun çevresinden Balkanlar’a kadar geniş coğrafyayı kontrol altına almayı hedeflediği planlar orta veya uzun vadeye yayılarak zaman kazanma stratejisiyle gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

Batı dünyası ve Avrupa’nın, adanın tamamını ve uluslararası kurumları yeniden yapılandırarak asli görevlerine döndürme yönündeki stratejik adımlarının ancak Türkiye’nin liderliğiyle mümkün olabileceği düşünülmektedir. Türkiye’nin tutumu, ya kendi koşullarının kabul edilmesi ya da NATO karşısında yeni yapılanmaya gidileceği yönündedir. ABD ve AB’nin Türkiye olmadan ilerleyemeyeceği gerçeğiyle yüzleşeceği öngörülmektedir.

Türk Diplomasisinde Endişe Verici Gelişmeler

Son dönemde Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın, KKTC’yi tanımak yerine GKRY’de büyükelçilik açma yönünde adımlar atması dikkat çekicidir. Özbekistan temsilcilik açarken, Kazakistan ve Türkmenistan’ın büyükelçilik görevlerini İtalya’daki büyükelçileri yürütecektir.
 

Türk devletlerinin KKTC’yi tanımayacaklarını açıkça belirtmeleri, Türk dünyasının “eşit egemen iki devlet” anlayışını benimsemediği ve KKTC’yi tanıma sürecinin ülkeler açısından sona erdiği şeklinde yorumlanmaktadır. AB’nin Türk devletlerine mali destek sağladığı iddiaları da bulunmaktadır. Türk dünyası devletleri arasındaki ilişkilerde yaşanan olumsuzlukların, ülkeleri kazanmak yerine kaybetmeye yol açtığı değerlendirilmektedir.

Mustafa ŞENTÜRK

Yazar

Banner
Yasal Uyarı:
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.