Ankara 20. Kitap Fuarı’nda “Küresel Elitler ve Ekonomik Sistemler” başlıklı bir konuşmasında küresel elitler, ekonomik sistemler ve tarihsel güç mücadeleleri hakkında çeşitli konular ele alındı.
Bu konuşmacılardan biride yıllar önce Küresel Eklitler konusunda öngörülerde bulunarak uyarılarda bulunmakla kalmayıp, onlarla mücadele yollarınıda her ortamda anlatan Prof. Dr. Mete Gündoğan idi.
Prof. Gündoğan konuşmasında Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, dünya ekonomisinin altın standardından kâğıt ve dijital paraya geçiş süreci ve 1990’larda ABD yönetimi altında oluşturulan merkezi ödeme sistemini ele aldı. Küresel elitlerin medya, akademi ve kamuoyu üzerindeki genellikle zararlı etkilerine dikkat çeken Gündoğan batılı güçlerin, özellikle ABD’nin, Orta Doğu ve Asya’nın şekillenmesindeki tarihi rolleri ve Çin’in küresel bir güç olarak ortaya çıkışına değindi. Gündoğan konuşmasında tarihsel bağlamın ve güç mücadelelerinin altında yatan motivasyonların anlaşılmasının önemi vurguladı.
Siyonizm’in mevcut durumu, ekonomik sistemler ve iş anlaşmalarındaki ahlaki değerlerin ele aldığı konuşmasında durum analizi ve bilinçli karar alma süreçlerinin önemi üzerinde duran Prof. Gündoğan, bireylerin değişim sürecine aktif katılımının gerekliliği vurguladı. Gündoğan, bir grup akademisyenle iş birliği yaparak belirli bir bölgeyi bütüncül bir ekonomik sisteme dönüştürmeyi amaçlayan ‘İpek Yolu Projesi’ konularını ele aldı.
Gündoğan’ın söyleşisini sizler için özetledik;
Prof. Dr. Mete Gündoğan, dünya ekonomisinin basit bir sistemden daha kompleks bir yapıya evrildiğini, özellikle para ve ödeme sistemlerindeki değişimler üzerinden analiz etti. Birinci Dünya Savaşı sonrasında ekonomilerin altın standardına bağlı olduğunu, ancak savaş sonrası dönemde ülkelerin kâğıt ve dijital paraları altın yerine tercih etmeye başladıklarını söyledi. Gündoğan, bu evrimin kavranmasının, finansal sistemin yeni para biçimleri üzerine inşa edildiği ve Bretton Woods gibi toplantılarla biçimlendiği için önemli olduğunu belirtti.
Ayrıca, zengin altın rezervlerine sahip ABD’nin, bu altını dolarla takas ederek, merkez bankalarının rezervlerinde tuttuğu veya bankacılık sistemleri aracılığıyla para yaratmak için kullandığını bu sistemin temelinde altın temsillerine dayalı para ve ödeme sistemleri yattığını vurguladı.
Gündoğan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin var olduğu dönemde başlayıp 1990’lara kadar devam eden iki kutuplu dünyaya değindi. Bu dönemin iki süper gücün teknolojik ve ekonomik yarışıyla tanımlanmış her iki taraf da halklarına abartılı söylemler ve yanıltıcı vaatlerde bulunduğunu vurgulayan Gündoğan, bu yarışın 1991’de Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla sona erdiğini ve ABD’nin öncülüğünde tek kutuplu bir dünya düzeni ortaya çıktığını ve bu yeni düzen, merkezi bir ödeme sistemi ve kredi kartlarının geniş çapta kullanımı ile Amerikan hegemonyası altında birleşik bir ekonomik sistem oluşturmayı hedeflediğini ayrıca, ürünlerin global dağıtımını ve pazarların genişlemesini sağlayan, işlemleri kolaylaştıran yeni sistemi de detaylandırarak anlattı.
Gündoğan, “küresel elitler” olarak adlandırılan ve ulusal hükümetler ile ekonomiler üzerinde büyük etkileri olan zengin bireylerin yükselişinin, yoğun tartışmalara neden olduğunu belirtti. Arjantin’deki gibi medya kuruluşlarını satın alarak, bu elitlerin ülkelerin hükümet politikaları ve çevre sorunlarına olan yaklaşımlarını etkilediklerini vurguladı. Kamuoyunu şekillendirmek ve toplumun odak noktasını belirlemek için haber kaynaklarından akademik dergilere kadar geniş bir bilgi ağına hakim olduklarını ifade etti. Ekonomik krizler sırasında, özellikle küresel mali krizde, anlatıyı kendi lehlerine çevirerek genel nüfusun zararına hareket ettiklerini ve bu süreçte nüfuzlarını kullandıklarını söyledi. İnternet üzerinden bilgi akışını kontrol ederek birçok bilgiyi silerek muhalif sesleri susturduklarını ve çeşitli konulardaki anlatıları yönlendirdiklerini, akademik dergilerdeki etkinlikleriyle de sadece kendi görüşlerine uygun içerikleri yayınladıklarını ve muhalif düşünceleri engellediklerini belirtti. Küresel elitlerin, medya ve akademi dahil olmak üzere, toplumun çeşitli kesimleri üzerindeki etkileri ve kamuoyunu şekillendirme güçlerini genellikle genel nüfusun aleyhine olacak şekilde kullandıklarını anlattı.
Konuşmanın devamında, karbon ve küresel elitlerin ekonomideki etkilerini ele aldı. Bazı küçük gruplar, karbon sistemine karşı protestolar düzenledi, fakat küresel elitler bu eylemleri önemsemediğine de değinen Gündoğan, ayrıca karbon komplosu teorilerine inananların varlığından bahsetti. Karbonun değerinin belirlendiği küresel bir piyasa aracılığıyla kurulan karbon sistemi hakkına da değinerek insanların bu sistemde karbon için ödeme yapmaları ya da karbon kazanmaları gerektiğini, tüm sistemin bir küresel merkez bankası tarafından yönetileceğini belirtti.
Gündoğan, Amerika’daki Siyonist obilerin de etkisiyle karbon sistemi kurulurken yapılan önemli hatalara dikkat çekti ve “peygamberler” kavramının, gelecekle ilgili Allah’tan mesajlar getiren kişiler olduğunu belirtti. Kur’an ve diğer dini metinlerin, bu tür kehanetler için başvurulan kaynaklar olduğunu vurgulayan Gündoğan, Müslümanların son peygamber ve İslam’a inandıklarını, ancak diğer dini metinlerin zamanla değişime uğradığını söyledi.
Gündoğan, başta Amerika olmak üzere Batılı güçlerin Orta Doğu ve Asya’nın şekillenmesindeki tarihsel rolüne değindi ve ABD’nin Bereketli Hilal ve Afganistan gibi çeşitli bölgelere yeni düzenler empoze etmek amacıyla nasıl müdahale ettiğini anlattı. Bu müdahalelerin etkilenen bölgelerde önemli ekonomik kayıplara yol açtığını belirtti. Ayrıca, Çin’in küresel bir güç olarak yükselişi ve bu durumun, özellikle Amerika ile olan ilişkileri bağlamında jeopolitik manzaraya etkisine değindi. NATO’nun genişlemesi ve bu durumun 2022’de Rusya ile yaşanan gerginliklere nasıl yol açtığından bahsederek, bu güç mücadelelerinin tarihsel bağlamını ve motivasyonlarını anlamanın önemini vurguladı.
1990’lardan itibaren Amerika’nın dünyayı tek başına kontrol etmeye çalıştığı, ancak dünyanın asla tek bir güçten oluşmadığını ve Amerika’nın Çin’in yükselişini öngörememesinin sorunlara neden olduğunu vurguladı. Kendine has sosyalist ekonomisiyle Çin, hammadde ve emtia üretimine ve bunların dünya geneline ihracatına devam ederken, aynı zamanda halkına çeşitli baskılarda uyguladığına değinen Gündoğan, daha sonra odak noktasını, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin şekillenmesinde önemli rol oynayan ve Roosevelt, Churchill ve Stalin tarafından temsil edilen Rusya’ya çevirdiğini ancak Rusya zayıfladığında, Amerika’nın Rusya’ya uluslararası borçlarını ödemesi için baskı yapmasının bir hata olduğunu ve bu durumun 1992’de ruble krizine yol açtığını belirtti. Gündoğan, dünyanın daha karmaşık ve çok kutuplu bir yapıya doğru ilerlediğini, Rusya’nın Suriye’deki çatışmaya müdahalesinin devam ettiğini ve eski Sovyetler Birliği ülkeleriyle ittifaklarını sürdürme çabalarının, küresel meselelerde etkin bir rol oynamaya devam ettiğinin altını çizdi.
istenmeyen bebeklerin ve çocukların, hatta yeni doğanların bile annelerinin karnında öldürülmesini içeren küresel bir operasyon olarak tanımladığı Siyonizm’in mevcut durumuna değinen Gündoğan ayrıca Netanyahu’nun uluslararası liderlerin konuşmalarında Hindistan’dan başlayıp Basra Körfezi, Süveyş Kanalı ve Akdeniz’den geçerek Avrupa’da son bulan bir ticaret yolunu gösteren bir harita gösterdiğinden bahsetti. Netanyahu’nun aldatıcı bir kişi olduğu değinen Gündoğan neden böyle şeyler yapmalarına inandıklarını sorguladı .
Gündoğan, Yemen’den Karadeniz’e doğru kayan ticaret rotası ve Türkiye’nin bu projede üstlendiği ‘Kalkınma Koridoru’ rolü ile Rusya’nın projeye gösterdiği ilgiye değindi. Ayrıca, Türkiye’nin geçmişte, arabaların seyrek olduğu dönemlerde bile otoyollar ve otobanlar inşa ettiğini, insanların varacakları yerlere ulaşabilmek için uzun mesafeler kat etmek zorunda kaldıklarını söyledi. Yolda terk edilmiş bir araç bulduklarını ve iki yabancıya yardım ettiklerini anlatan Gündoğan, geri dönüşlerinin nasıl olduğunu merak ettiğini ve mevcut durumun nasıl iyileştirileceği konusundaki belirsizliğini dile getirerek güvenlik ihtiyacını vurguladı.
Gündoğan, ekonomik sistemlerde ve iş anlaşmalarında ahlaki değerlerin kritik rolünü vurgularken, beklenen iş ortaklarının ve yeni ticaret yollarının potansiyel finansal getirileri üzerine anekdotlar paylaştı. Aynı zamanda, bu süreçteki bireylerin motivasyonlarını ve eylemlerinin muhtemel sonuçlarını ele aldı. Konuşmasını durum analizi ve bilinçli karar vermenin önemine yönlendirerek, bireyleri değişim yaratma sürecine katılmaya ve harekete geçmeye teşvik etti. Türkiye’nin tarihi bağlamını ve geleceğini şekillendirmede birlik ve kolektif eylemin önemini vurgulayarak, dinleyicilerini kendi geleceklerini ve toplumlarının gelişimini aktif olarak şekillendirmeye davet etti.
Konuşmasının sonunda üniversitelerinden bir grup akademisyenle birlikte başlattıkları ve “İpek Yolu Projesi” olarak adlandırdıkları, belirli bir bölgeyi ödeme sistemi de dahil olmak üzere bütüncül bir ekonomik sisteme dönüştürmeyi amaçlayan bir projeden bahsetti. Şu anda bu proje üzerinde çalışıldığını ve çeşitli alanlardaki uzmanlarla bir çalıştay ortamında bir araya geldiklerini ayrıca kitaplarında bu konuyu, özellikle de irade konusunu yazdığından bahsetti. Ayrıva önerdikleri “çok katmanlı sistem” olarak adlandırdıkları sistemi kısaca tanıtarak konuşmasını sonlandırdı.

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.