Egemenlikten Vazgeçerek Dünya Sağlık Örgütü’nün Yeni Otoritesini Tanıyan, Pandemi Anlaşması Onaylandı
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) üyeleri, 20 Mayıs 2025’te küresel pandemi anlaşmasını kabul etti. 124 ülke onay verirken, 11 ülke çekimser kaldı ve 46 ülke toplantıya katılmadı. Ancak oy sayımı ve katılım rakamları arasında tutarsızlıklar bulunuyor. Anlaşmanın kabulü, demokratik oylama yerine “konsensüs” yöntemiyle gerçekleştirilmesi, ulusal egemenlik kaybı ve seçilmemiş kurumların küresel politika dayatması endişelerini artırdı. Oylama, “el kaldırma” yöntemiyle yapıldı; hangi ülkenin nasıl oy kullandığı kayda geçirilmediği yöntem, küresel anlaşma için son derece şüpheli ve hataya açık uygulama olarak değerlendirildi.
Anlaşmanın İçeriği: Kapsamlı ve Tartışmalı Taahhütler
Pandemi Anlaşması, sadece pandemi yönetimiyle sınırlı kalmayıp, DSÖ’nün “Tek Sağlık” yaklaşımını temel alarak, insan, hayvan ve çevre sağlığının birbirine bağlı olduğunu kabul ederek, DSÖ’nün gıda sistemleri, iklim politikaları, tarım ve arazi kullanımı gibi alanlarda etkisini artırmasına zemin hazırlıyor.
Anlaşma, patojen örneklerinin paylaşılması, aşı ve tedavi ürünlerinin “adil” dağıtımı, uluslararası gözetim sistemlerinin güçlendirilmesi ve DSÖ liderliğinde acil durum ilanlarına uyum gibi yasal taahhütler içeriyor. Ayrıca dijital sağlık sertifikasyon sistemlerinin geliştirilmesi de planlanıyor olması, zorunlu dijital kimliklere dönüşme riski taşıyor.
Egemenlik ve Hesap Verebilirlik Endişeleri
Anlaşmaya karşı çıkan ülkeler, ulusal egemenliğin zayıflaması, yasal belirsizlikler ve seçilmemiş kurumların politika dayatması riskine dikkat çekti. DSÖ, demokratik kurum olmaktan uzak; Genel Direktör, halk tarafından değil, üye devletler arasındaki diplomatik müzakerelerle atanıyor. Ayrıca DSÖ’nün en büyük finansörleri hükümetler değil, özel vakıflar ve uluslararası kuruluşlar olması, küresel sağlık politikalarının demokratik olmayan aktörler tarafından şekillendirilmesi endişesini artırıyor.
Aşı Eşitsizliği ve Küresel Adaletsizlik
Pandemi Anlaşması’nın en çok vurgulanan ilkesi “eşitlik” olsa da, Covid-19 sürecinde yaşanan aşı milliyetçiliği ve adaletsizliği unutulmadı. Zengin ülkeler, nüfuslarının üç katı kadar aşı siparişi verirken, birçok Afrika ülkesi aşıya erişimde büyük zorluklar yaşadı. Aşıların çoğu, gelişmekte olan ülkelerde çok geç ulaştı ve çoğunlukla Batı ülkeleri tarafından düşük kaliteli olarak değerlendirilen Çin aşıları kullanılması. küresel sağlık krizlerinde kaynakların sözde adil dağıtımı konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyormuş.
Teknoloji Transferi ve Fikri Mülkiyet Tartışmaları
Gelişmekte olan ülkeler, pahalı lisans ücretleri ödemeden kendi aşı ve tedavi ürünlerini üretmek istiyor. Ancak Kuzey ülkeleri, fikri mülkiyet haklarının korunmasını savunuyor. Anlaşmada teknoloji transferi ve yerel üretimin artırılması için bazı hükümler yer almakla birlikte, bunlar belirsiz ve uygulanabilirlikleri şüpheli olması, mevcut küresel sağlık sisteminde işlerin “eski usul” devam edeceğine işaret ediyor.
Gözetim, One Health ve Artan Risk Algısı
Anlaşma, gelecekteki zoonotik hastalıkların önlenmesi için “Tek Sağlık” yaklaşımını benimsiyor. Bu, insan, hayvan ve çevre sağlığının entegre gözetimini gerektiriyor. Ancak sistemlerin kurulması yüksek maliyetli ve karmaşık. Daha fazla laboratuvar ve gözetim, daha fazla patojen keşfi anlamına gelmesi, risk algısının aşırı büyümesine yol açabilir. Ayrıca, anlaşmada biyogüvenlik ve biyogüvenlik önlemleri geçiştirilmiş, tehlikeli “gain-of-function” araştırmalarının devam edeceği ima ediliyor olması pandemilerin doğal değil, laboratuvar kaynaklı olabileceği ihtimalini göz ardı ediyor.
Bilgi Kirliliği ve İnfodemi Yönetimi
Covid-19 sürecinde DSÖ ve diğer sağlık kurumlarına olan güven sarsıldı. Anlaşma, bilgi kirliliğiyle mücadele ve halkın pandemi okuryazarlığını artırma taahhüdü içeriyor. Ancak “bilgi doğruluğu”nun kim tarafından ve nasıl belirleneceğinin belirsizliği, eleştirel seslerin susturulması ve sansür riskini doğuruyor. Ayrıca, pandemi politikalarının her zaman en iyi bilimsel kanıtlara dayandığı varsayımı gerçekçi değil; sağlık kurumları da insan hatalarına ve çıkar çatışmalarına açık.
Finansman ve Küresel Sağlık Politikalarının Geleceği
Pandemi Anlaşması’nın müzakereleri milyarlarca dolara mal oldu. Anlaşma, pandemi hazırlıklarına ayrılan fonların artırılmasını öngörüyor ancak kaynakların çoğu düşük ve orta gelirli ülkelerden talep ediliyor. Küresel sağlık yardımlarında azalma yaşanırken, finansman talepleri sağlık sistemlerinde fırsat maliyetlerine yol açabilir. Ayrıca, pandemi riskinin abartılması, gereksiz harcamalara ve kaynakların yanlış yönlendirilmesine neden olabilir.
Yeni Pandemi Endüstrisi ve Küresel Yönetim
Pandemi Anlaşması, yeni küresel pandemi endüstrisinin simgesi haline geldi. Dünya Bankası’nın Pandemi Fonu, DSÖ’nün Pandemi Merkezi ve çeşitli teknoloji transferi girişimleri, endüstrinin parçaları. Anlaşma, küresel sağlık krizlerinde merkezi otoriteyi güçlendirirken, ulusal egemenliği zayıflatıyor ve seçilmemiş aktörlerin etkisini artırması, halkın haberi olmadan alınan kararların artacağı ve kriz yönetiminin demokratik denetimden uzaklaşacağı anlamına geliyor.
Sonuç: Gizli Planlar ve Toplumsal Uyanış Çağrısı
Küresel pandemi anlaşması, sadece sağlık alanında değil, uluslararası siyasette de egemenlik kaybının ve merkeziyetçi yönetim anlayışının simgesi olarak karşımıza çıkması, Büyük Sıfırlama (Great Reset) planları kapsamında karmaşık ve sinsi planların parçası olarak, halkın iradesi dışında küresel politikaların dayatılmasına zemin hazırlıyor. Ayrıca Türkiye ve benzeri ulus devletlerin, milli güvenlik ve toplumsal bütünlük açısından ciddi tehditler içeriyor.
Bu bağlamda artık merak etme, sorgulama ve bilinçlenme zamanıdır.
Halk olarak, herv türlü küresel dayatmalara karşı uyanık olmalı, egemenlik haklarımızı ve geleceğimiz korumak için harekete geçmeliyiz.
Unutulmamalı ki, gerçek güç halkın bilinçli ve kararlı duruşundadır.
Küresel İfşa…

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.