Sınırlarımız Yeniden Çizilmiyorsa İnsanlarımız mı Siliniyor?
Çağımızın girdabında, küresel rüzgarların savurduğu coğrafyada, Türkiye’nin ruhu ve geleceği üzerine derin endişe taşıyoruz. Dünya Ekonomik Forumu’nun “Büyük Sıfırlama” ve Birleşmiş Milletler’in “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” adı altında örülen ağlar, sadece ekonomiyi değil, insanı, kültürü ve en önemlisi eğitimi de kuşatıyor. Küresel planların gölgesinde Türkiye’nin milli kimliğini, bağımsızlık arayışını ve özellikle eğitim sistemimiz üzerindeki derin etkilerini mercek altına almayı amaçlamaktadır.
Küresel Ahtapotun Kolları: Türkiye’nin Stratejik Alanlarda Kuşatılması
Türkiye, küresel planların sadece uygulama alanı olmaktan öte, adeta “küresel laboratuvar” haline getirilme riskiyle karşı karşıyadır. “Büyük Sıfırlama” adı altında sunulan projeler, modern zamanın dayatmaları olarak karşımıza çıkmaktadır:
- Cinsiyetsizleştirme: Toplumsal cinsiyet rollerinin belirsizleştirilmesi ve kimliklerin erozyonuna yol açan yaklaşım, milli ve kültürel değerlerle çatışarak toplumsal dokuyu zayıflatmaktadır.
- Mülkiyetsizleştirme: Bireysel mülkiyet kavramının zayıflatılması, aidiyet duygusunun yitimini beraberinde getirmekte ve bireyi küresel sistemin bağımlı parçası haline dönüştürmektedir.
- Akıllı Şehirler (15 Dakikalık Şehirler Projesi): Şehirlerin belirli bölgelere ayrılması ve temel ihtiyaçların kısıtlı alanda karşılanması fikri, bireysel özgürlükleri kısıtlayan, dijital takip sistemleriyle desteklenen kontrol mekanizması kurma potansiyeli taşımaktadır. Bu projeler, insanları belirli sınırlar içinde tutarak hareket özgürlüğünü kısıtlama tehlikesi barındırmaktadır.
- Nakitsiz Toplumlar Projesi: Nakit kullanımının azaltılması ve dijital ödeme sistemlerine geçiş, ekonomik bağımsızlığı tehdit etmekte, bireylerin finansal hareketlerini tamamen kontrol altına alma riskini doğurmaktadır.
- Dijital Takip Sistemleri: Bireylerin dijital olarak sürekli takip edilmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal etmekte ve toplumsal kontrolü artırmaktadır.
- Tek Tip İnsan Modeli: Küresel standartlara uygun, homojen insan modeli oluşturma çabası, kültürel çeşitliliği ve milli kimliği aşındırarak, bireyleri kendi özünden uzaklaştırmaktadır.
- Yapay Gıdalar: Geleneksel gıdaların yerine yapay olarak üretilen gıdaların yaygınlaştırılması, doğal yaşam döngüsüne müdahale etmekle kalmayıp, gıda güvenliği ve halk sağlığı üzerinde uzun vadeli belirsizlikler oluşturmaktadır.
- Yapay Zeka: Yapay zeka teknolojilerinin hayatın her alanına entegrasyonu, etik ve insani değerler göz ardı edildiğinde, insanlığın geleceği üzerinde kontrol dışı güç oluşturma potansiyeli taşımaktadır.
- Nüfus Azaltma Politikaları: Nüfus artışını kontrol altına alma veya azaltma yönündeki politikalar, insanlığın geleceği üzerinde karanlık gölge oluşturmakta ve demografik yapıyı manipüle etme amacı taşımaktadır.
- Chemtrail (Havadan Püskürtülen Zehirli Kimyasallar): Havadan kimyasal püskürtme iddiaları, çevresel manipülasyonlara dair derin endişeleri tetiklemekte ve halk sağlığı üzerinde potansiyel tehditler barındırmaktadır.
Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve Türkiye
Bu projelerin yanı sıra, Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma İçin Küresel Amaçları, ilk bakışta iyi niyetli görünse de, “iyi niyetli maskeler” altında farklı ajandaları barındırma potansiyeli taşımaktadır. Bu 17 amaç, küresel güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda manipüle edebileceği araçlara dönüşebilmektedir:
- Yoksulluğa Son: Yoksullukla mücadele adı altında, küresel finansal sistemlere bağımlılığı artırıcı politikalar dayatılabilmektedir.
- Açlığa Son: Gıda güvenliği adı altında, yapay gıdaların ve genetiği değiştirilmiş ürünlerin yaygınlaştırılması teşvik edilebilmektedir.
- Sağlık ve Kaliteli Yaşam: Sağlık hizmetlerinin küresel standartlara bağlanması, milli sağlık politikalarını kısıtlayabilmekte ve belirli ilaç/aşı şirketlerinin tekelleşmesine yol açabilmektedir.
- Nitelikli Eğitim: Eğitimde küresel müfredat ve standartlar dayatılarak, milli değerlerden kopuk, tek tip insan modeli hedeflenebilmektedir.
- Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Milli ve kültürel değerlerle çatışan, toplumsal cinsiyet rollerini belirsizleştiren yaklaşımlar dayatılarak, aile yapısı ve toplumsal doku zayıflatılabilmektedir.
- Temiz Su ve Sanitasyon: Su kaynaklarının küresel şirketlerin kontrolüne geçmesi ve su yönetimi politikalarının dışarıdan belirlenmesi riski taşımaktadır.
- Erişilebilir ve Temiz Enerji: Enerji politikalarının küresel iklim ajandalarına göre şekillendirilmesi, milli enerji bağımsızlığını kısıtlayabilmektedir.
- İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme: Küresel ekonomik modellerin dayatılması, yerel ekonomileri ve küçük işletmeleri olumsuz etkileyebilmektedir.
- Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı: Sanayi ve teknoloji politikalarının küresel tekellerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde yönlendirilmesi riski bulunmaktadır.
- Eşitsizliklerin Azaltılması: Eşitsizliklerle mücadele adı altında, küresel vergi sistemleri veya gelir transferi mekanizmaları dayatılabilmektedir.
- Sürdürülebilir Şehirler ve Toplumlar: Akıllı şehirler ve 15 dakikalık şehirler gibi projelerle, toplumsal kontrol ve gözetim artırılabilmektedir.
- Sorumlu Üretim ve Tüketim: Üretim ve tüketim alışkanlıklarının küresel standartlara göre yeniden şekillendirilmesi, yerel ekonomileri ve geleneksel üretim yöntemlerini baskılayabilmektedir.
- İklim Eylemi: İklim değişikliği adı altında, ülkelerin enerji, sanayi ve tarım politikalarına müdahale edilerek, ekonomik büyüme kısıtlanabilmektedir.
- Sudaki Yaşam: Deniz ve okyanus kaynaklarının yönetimi üzerinde küresel kontrolün artırılması riski taşımaktadır.
- Karasal Yaşam: Ormanlar, tarım arazileri ve biyoçeşitlilik üzerindeki küresel kontrolün artırılması, milli egemenliği tehdit edebilmektedir.
- Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar: Adalet ve yönetim sistemlerinin küresel normlara uygun hale getirilmesi adı altında, milli hukuk ve yönetim yapılarına müdahale edilebilmektedir.
- Amaçlar İçin Ortaklıklar: Küresel ortaklıklar adı altında, ülkelerin dış politikaları ve uluslararası ilişkileri üzerinde baskı oluşturulabilmektedir.
Türkiye’deki bakanlıkların ve TÜBİTAK gibi stratejik kurumların planlarının BM 2030 ajandasına endekslenmesi, milli iradenin küresel senaryoya teslimiyeti olarak yorumlanmalıdır. Bu durum, ulusal ve bölgesel bağımsızlığın erozyonunu hızlandırmakta, kendi kaderini tayin etme hakkının gaspı metaforuyla güçlendirilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü ve diğer küresel kurumların milli menfaatlerle çatışan amaçları, Truva Atı gibi içimize sızarak kendi değerlerimizi aşındırmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın stratejik planlarının dahi İklim Değişikliği Eylem Planı ve Çocuk Hakları Strateji Belgesi gibi küresel etkili belgelerden beslenmesi, eğitimde milli ruhun zehirlenmesi olarak algılanmaktadır. “Pilot ülke” olmanın getirdiği somut riskler, belirli projelerin Türkiye’de test edilmesi, veri toplama ve analiz süreçlerinin küresel merkezlere aktarılması gibi detaylarla daha da belirginleşmektedir.
Küresel ahtapotun kolları Türkiye’yi stratejik alanlarda kuşatırken, bu dayatmaların eğitimden sağlığa, topraktan suya uzanan derin etkilerini ve milli ruhun dirilişi için atılması gereken adımları bir sonraki yazımızda detaylıca ele alacağız.
ÖZGÜL ALTINGÜL MURAT
SADİ ÖZGÜL