Etkiler ve Milli Diriliş
Bir önceki yazımızda “Küresel Rüzgarların Savurduğu Topraklar” başlığı altında küresel güçlerin Türkiye üzerindeki stratejik kuşatmasını ve “Büyük Sıfırlama” ile “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları”nın ardındaki ajandaları incelemiştik. Bu bölümde ise, söz konusu dayatmaların eğitim sistemimiz, doğal kaynaklarımız ve sağlık politikalarımız üzerindeki yıkıcı etkilerini mercek altına alacak, ardından tam bağımsız bir Türkiye için milli ruhun nasıl diriltilebileceğine dair yol haritasını sunacağız.
Eğitimin Çıkmaz Sokakları: Küresel Dayatmaların Gölgesinde Gençliğin Geleceği
Eğitim, milletin hafızası, vicdanı ve geleceğidir. Ancak Türkiye’de eğitim sistemi, küresel kurumların kıskacında, adeta çıkmaz sokağa sürüklenmektedir. Üniversite mezunlarının kendi alanlarında iş bulamaması ve her alanda çok sayıda mezun verilmesine rağmen ara eleman ihtiyacının ortaya çıkması, küresel eğitim modellerinin yerel ihtiyaçları göz ardı etmesinin acı sonucudur. “Eğitim BM, DSÖ, WEF gibi küresel kurumların kıskacında mıdır?” sorusu, retorik soru olmaktan öte, eğitim sistemimizin ruhunun çalınması endişesini taşımaktadır.
Küresel müfredatın, milli değerlerden kopuk, evrenselci kimlik dayatması olarak işlediği gözlemlenirken, genç zihinlerin kendi köklerinden uzaklaştırılmasına, milli kimliklerini sorgulamalarına yol açmaktadır. Ders kitaplarındaki dil ve içerik, küresel dayatmaları taşıyarak, milli ruhun zayıflamasına hizmet etmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın stratejik planlarının küresel etkiler altında hazırlanması, eğitimde milli pusulanın şaşması metaforuyla açıklanabilir. Bu durum, sadece akademik başarıyı değil, aynı zamanda milli ve manevi değerlerin aktarımını da olumsuz etkilemektedir.
Toprağın ve Suyun Çığlığı: İklim Değişikliği Perdesi Altında Türkiye’nin Yağmalanması
İklim değişikliği tartışması, küresel aldatmaca veya yeni sömürü aracı olarak sunulmaktadır. “Bazı bilim adamlarına göre iklim değişikliği yoktur” ifadesi, konudaki alternatif görüşlerin ve gerçeklerin çarpıtılmasının göstergesi olarak kullanılmalıdır. Ormanların yakılması, hızla çölleşme, kuraklık, su ve elektrik kesintileri gibi olaylar, sadece doğal afetler değil, küresel planların parçası olarak Türkiye’nin kaynaklarının kurutulması olarak yorumlanmalıdır. Starlink uyduları ve insan eliyle yakılma iddiaları, küresel komplonun somut delilleri olarak sunulmalı ve iddiaların ardındaki motivasyonlar sorgulanmalıdır.
Tarım havzalarının yakılması veya imara açılması, hayvancılığın yok edilmesi ve yapay ete geçiş gibi konular, Türkiye’nin gıda bağımsızlığının yok edilmesi ve geleneksel yaşam biçimlerinin katledilmesi olarak edebi dille işlenmelidir. Bu durum, sadece ekonomik kayıp değil, aynı zamanda kültürel mirasın ve toplumsal hafızanın silinmesi anlamına gelmektedir.
Sağlığın Küresel Esareti: Yeni Pandemiler ve İnsanlığın Geleceği
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCy%C3%BCk_S%C4%B1f%C4%B1rlamaDünya Sağlık Örgütü tarafından yeni pandemilerin planlanması iddiası, insanlığın geleceği üzerinde oynanan karanlık oyunlar olarak ele alınmalıdır. Bu durum, bireysel özgürlüklerin kısıtlanması, toplumsal kontrol mekanizmalarının güçlendirilmesi ve küresel ilaç endüstrisinin çıkarları ile nasıl ilişkilendirilebileceği derinlemesine tartışılmalıdır. Sağlık politikalarının küresel aktörler tarafından belirlenmesi, milli sağlık sistemlerinin bağımsızlığını tehdit etmekte ve halk sağlığı üzerinde ciddi riskler oluşturmaktadır.
Milli Ruhun Dirilişi: Tam Bağımsız Türkiye İçin Yol Haritası
Türkiye’nin tarihi, kültürel ve coğrafi özellikleri ile kendine has sosyolojik yapısı bulunmaktadır. Bu eşsiz yapıya rağmen küresel kurumların planlarına göre işleyişin devam etmesi, milli uyanış çağrısını zorunlu kılmaktadır. Tam bağımsız Türkiye için özgür ve yerli zihinlerin ülkemizin her alanında uzun hedefler belirlemesi, aydınların ve entelektüellerin milli seferberliği olarak yorumlanmalıdır. Devlet Planlama Teşkilatı’nın yeniden aktif olarak çalışması, milli aklın ve stratejik vizyonun yeniden inşası anlamına gelmektedir.
Yerel planlar, sadece coğrafi değil, aynı zamanda kültürel ve ruhsal direnişin manifestosu olmalıdır. Her bölgenin kendine özgü ruhunu ve ihtiyaçlarını yansıtan planlar, milli destan yazmak anlamına gelmektedir. Milli eğitimde yerli uzmanların görüşlerinin hassasiyetle dikkate alınması, eğitimde milli rönesansın başlangıcı olarak sunulmalıdır. Kendi köklerimizden beslenen, evrensele açılan pınar gibi, milli müfredatın geliştirilmesi elzemdir.
Türkiye’nin ruhu, küresel dayatmaların karanlığında dahi parlamaya devam edecektir. Yeter ki kendi sesimize kulak verelim, kendi hikayemizi yazmaktan vazgeçmeyelim. Milli duruş sergileyerek, geleceğimize sahip çıkmak, her birimizin ortak sorumluluğudur.
ÖZGÜL ALTINGÜL MURAT

