Sağlığınız için özgürlüklerinizden vazgeçmeye hazır mısınız?
COVID-19 pandemisi, küresel sağlık yönetiminde köklü değişikliklerin ve tartışmaların yaşandığı bir dönemi beraberinde getirdi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) öncülüğünde yürütülen müzakereler, uluslararası sağlık düzenlemelerinin gözden geçirilmesi ve yeni bir “Pandemi Anlaşması”nın oluşturulması hedefiyle yoğunlaştı. Ancak bu süreç, şeffaflık eksikliği, büyük ilaç şirketlerinin etkisi ve bireysel özgürlüklerin kısıtlanması gibi endişeleri de beraberinde getirdi.
Bu makale, Mayıs 024’te gerçekleştirilen 77. Dünya Sağlık Asamblesi’nde kabul edilen Uluslararası Sağlık Tüzüğü (UST) değişikliklerini ve “Pandemi Anlaşması” müzakerelerindeki son gelişmeleri ele alarak, küresel sağlık yönetiminin geleceğine dair artan endişeleri mercek altına almayı amaçlamaktadır.
Uluslararası Sağlık Tüzüğü Değişiklikleri: Kaygı Verici Gelişmeler
77. Dünya Sağlık Asamblesi’nde kabul edilen UST değişiklikleri, küresel sağlık yönetiminde DSÖ’nün yetkilerini artıran ve ulusal egemenlik alanına müdahale potansiyeli taşıyan önemli değişiklikleri beraberinde getirdi. Bu değişiklikler, pandemilere karşı mücadelede daha fazla koordinasyon ve işbirliği sağlamayı amaçlasa da, şeffaflık eksikliği ve demokratik katılımın yetersizliği nedeniyle ciddi endişelere yol açmaktadır.
Değişikliklerin Detaylı Analizi:
- “Küresel Kamu Malları” ve “Aşı Ayrımcılığı”: Değişikliklerin en dikkat çekici noktalarından biri, “küresel kamu malları” ve “aşı ayrımcılığı” kavramlarının vurgulanmasıdır. Aşılar, ilaçlar ve diğer sağlık teknolojileri “küresel kamu malları” olarak tanımlanarak tüm ülkelerin bu ürünlere eşit erişiminin sağlanması hedeflenmektedir. Bu hedefe ulaşmak için öngörülen “Koordinasyon Mali Mekanizması” ise büyük bir servet transferini beraberinde getirecektir. Ancak bu mekanizmanın işleyişi, kaynakların nasıl denetleneceği ve hangi kriterlere göre dağıtılacağı belirsizliğini korumaktadır. Bu durum, yolsuzluk risklerini artırmakta ve kaynakların etkin bir şekilde kullanılacağına dair şüpheler uyandırmaktadır.
- Madde 13, 44, 44bis ve 54bis: Bu maddelerde yapılan değişiklikler, “Koordinasyon Mali Mekanizması”nın kurulması için yasal zemin hazırlamaktadır. Ancak bu maddeler, finansman kaynaklarının nereden sağlanacağı, nasıl dağıtılacağı ve hangi önceliklere göre kullanılacağı konusunda net bir çerçeve çizmemektedir. Bu durum, DSÖ’nün yetkilerinin aşırı genişletilmesi ve ulusal egemenlik alanına müdahale risklerini artırmaktadır.
- Madde 24, 27 ve Ek 4: Bu maddelerde yapılan değişiklikler, seyahat şirketlerinin (“taşıma operatörleri”) halk sağlığı politikalarının uygulanmasında daha aktif bir rol üstlenmesini öngörmektedir. Seyahat şirketleri, yolcuların sağlık bilgilerini toplamak, aşı belgelerini kontrol etmek ve hatta yolcuları karantinaya alma gibi yetkilere sahip olabilecektir. Bu durum, bireysel özgürlüklerin kısıtlanması ve ayrımcılık risklerini artırma potansiyeli taşımaktadır. Örneğin, 31. Madde kapsamında ülkelerin yolculara tıbbi muayene, aşılama, izolasyon veya karantina gibi uygulamaları zorunlu kılma yetkisi bulunmaktadır. Bu yetkinin genişletilmesi, keyfi uygulamalara ve insan hakları ihlallerine yol açabilir.
- Ek 1: Bu ek, DSÖ’nün pandemi hazırlık ve müdahale kapasitesini güçlendirmek için bir dizi ek önlem içermektedir. Bu önlemler arasında, pandemi potansiyeli olan patojenlerin araştırılması, genetik dizileme kapasitesinin artırılması ve yeni aşı ve ilaçların geliştirilmesi yer almaktadır. Ancak bu çalışmaların etik ve güvenlik protokolleri çerçevesinde yürütülmesi ve genetik bilgilere erişimin kontrol altında tutulması büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde, biyolojik silah geliştirme riskleri artabilir ve genetik bilgiler kötüye kullanılabilir.
“Pandemi Anlaşması”: Şeffaflık Eksikliği ve Bilimsel Dayanaksızlık
“Pandemi Anlaşması” müzakereleri, küresel sağlık yönetiminde daha kapsamlı ve bağlayıcı bir çerçeve oluşturmayı hedeflemektedir. Ancak bu süreç, şeffaflık eksikliği, büyük ilaç şirketlerinin etkisi ve bilimsel dayanaktan yoksun karar alma süreçleri gibi ciddi endişeleri beraberinde getirmektedir.
Tartışmalı Konular:
- Genetik Bilgilerin Paylaşımı: Anlaşma, pandemi potansiyeli olan patojenlere ilişkin genetik bilgilerin ülkeler arasında paylaşılmasını zorunlu kılabilir. Ancak bu bilgilerin nasıl paylaşılacağı, kimlerin erişebileceği ve nasıl korunacağı konusunda net kurallar bulunmamaktadır. Bu durum, genetik bilgilerin ticari amaçlarla kullanılması veya biyolojik silah geliştirme gibi tehlikeli amaçlar için kullanılması riskini artırmaktadır.
- Pandemi Potansiyeli Olan Patojenlerin Araştırılması: Anlaşma, pandemi potansiyeli olan patojenlerin araştırılmasını teşvik etmeyi hedeflemektedir. Ancak bu araştırmaların nasıl yürütüleceği, hangi etik kurallara tabi olacağı ve olası risklerin nasıl yönetileceği konusunda netlik bulunmamaktadır. Yanlışlıkla veya kasıtlı olarak bir virüsün laboratuvar ortamından yayılması gibi felaket senaryolarına karşı önlemler alınması gerekmektedir.
- Fikri Mülkiyet Hakları: Anlaşma, aşı ve ilaçlar gibi sağlık teknolojilerine ilişkin fikri mülkiyet haklarının korunmasını güçlendirebilir. Bu durum, gelişmekte olan ülkelerin uygun fiyatlı ilaçlara erişimini zorlaştırabilir ve aşı milliyetçiliği gibi sorunları daha da kötüleştirebilir. Pandemilerle mücadelede küresel işbirliğinin sağlanması için fikri mülkiyet haklarının esnetilmesi ve bilgi paylaşımının teşvik edilmesi gerekmektedir.
- İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile Benzerlikler: “Pandemi Anlaşması”nın İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi gibi bir çerçeve sözleşme olarak yapılandırılması, demokratik katılım ve hesap verebilirlik açısından endişeleri artırmaktadır. Bu tür bir yapı, kamuoyu denetimi dışında karar alma süreçlerine ve ulusal egemenlik alanına müdahalelere yol açabilir. Anlaşmanın, demokratik değerlere, insan haklarına ve ulusal egemenliğe saygılı bir şekilde yapılandırılması büyük önem taşımaktadır.
Sonuç: Küresel Sağlık Yönetiminde Yeni Bir Dönem ve Artan Endişeler
Uluslararası Sağlık Tüzüğü değişiklikleri ve “Pandemi Anlaşması” müzakereleri, küresel sağlık yönetiminde yeni bir dönemin kapılarını aralamaktadır. Ancak bu süreç, şeffaflık eksikliği, demokratik katılımın yetersizliği, büyük ilaç şirketlerinin etkisi ve bireysel özgürlüklerin kısıtlanması gibi ciddi endişeleri beraberinde getirmektedir.
Küresel sağlık sorunlarına çözüm bulmak için uluslararası işbirliği ve koordinasyonun önemi yadsınamaz. Ancak bu süreçlerin, demokratik değerler, insan hakları ve bilimsel kanıtlara dayalı bir şekilde yürütülmesi hayati önem taşımaktadır. Aksi takdirde, küresel sağlık yönetimi, şeffaflıktan uzak, hesap verebilirlikten yoksun ve bireysel özgürlükleri tehdit eden bir yapıya bürünebilir.
Öneriler:
- Şeffaflık ve Katılımcılık: UST değişiklikleri ve “Pandemi Anlaşması” müzakereleri şeffaf ve katılımcı bir şekilde yürütülmelidir. Sivil toplum örgütleri, sağlık çalışanları, akademisyenler ve diğer ilgili tarafların görüşleri alınmalı ve karar alma süreçlerine dahil edilmelidir.
- Bilimsel Dayanaklılık: Sağlık politikaları, bilimsel kanıtlara ve uzman görüşlerine dayanmalıdır. Büyük ilaç şirketlerinin ve diğer özel çıkar gruplarının etkisi sınırlandırılmalı ve karar alma süreçleri bağımsız bilim insanları tarafından denetlenmelidir.
- İnsan Hakları ve Özgürlükler: Sağlık politikaları, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygılı olmalıdır. Bireysel haklar ve özgürlükler ile halk sağlığı arasında adil bir denge kurulmalı ve ayrımcılık, zorlama ve keyfi uygulamalar önlenmelidir.
- Ulusal Egemenlik: Uluslararası sağlık düzenlemeleri, ülkelerin egemenlik haklarına saygılı olmalıdır. DSÖ gibi uluslararası kuruluşların yetkileri sınırlı olmalı ve ülkelerin kendi sağlık politikalarını belirleme hakkına müdahale edilmemelidir.
Küresel sağlık yönetiminde yaşanan bu kritik dönemde, insanlığın ortak çıkarları doğrultusunda hareket etmek ve adil, şeffaf ve hesap verebilir bir sistem oluşturmak büyük önem taşımaktadır.

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.