Suriye Merkezli Karanlık Oyunların Perde Arkası

Suriye Yaptırımlarının Bölge Üzerindeki Yıkıcı Bedeli ve Türkiye’nin Geleceği

Suriye, yıllardır süren yıkıcı savaşın ve acımasız yaptırımların pençesinde, derin bir insani ve ekonomik krizle boğuşuyor. Bir zamanlar orta gelirli, halkına ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetleri sunan, dış borcu olmayan bir ülke iken, bugün nüfusunun büyük çoğunluğu yoksulluk, açlık ve yoklukla mücadele ediyor.

Bu trajik çöküş, yalnızca iç çatışmaların değil, aynı zamanda küresel güçlerin karmaşık jeopolitik hesaplarının acımasız bir sonucudur.

Suriye’nin Hedef Haline Gelmesinin Perde Arkası

Suriye’nin bu duruma düşmesi tesadüf değildir. 2007 yılında ortaya çıkan ve Amerika Birleşik Devletleri’nin 11 Eylül sonrası “Arap Baharı” adı altında rejimlerini değiştirmeyi planladığı ülkeler listesinde Suriye, Irak, Libya ve İran gibi ülkelerle birlikte yer alıyordu. Bu ülkeler, bölgesel direniş hareketlerine verdikleri destek nedeniyle hedef tahtasına oturtulmuştu.

Suriye, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’in taleplerine boyun eğmeyi reddettiği için 2011’de başlayan rejim değişikliği operasyonunun merkezine yerleştirildi. Milyarlarca dolarlık bütçelerle desteklenen bu savaş, askeri, diplomatik, medya ve ekonomik alanlarda eş zamanlı yürütülen kapsamlı bir saldırıydı. Ancak o dönemde halkın büyük çoğunluğu mevcut hükümeti ve ülkenin laik yapısını desteklerken, muhalefet büyük ölçüde mezhepçi cihatçı gruplardan oluşuyordu.

Hibrit Savaşın ve Propagandanın Rolü

Suriye’ye karşı yürütülen hibrit savaş, sadece silahlı çatışmalarla sınırlı kalmadı; aynı zamanda yoğun bir medya ve diplomasi propagandasıyla desteklendi. Batı medyasında hükümetin sivillere karşı kimyasal silah kullandığına dair iddialar hızla yayıldı. Ancak bağımsız araştırmalar, bu saldırıların muhalif gruplar tarafından, Suriye’ye komşu ülkelerin desteğiyle gerçekleştirildiğine dair güçlü kanıtlar ortaya koydu.

Ne yazık ki, bu durum Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ndeki (OPCW) siyasi yozlaşmayı da gözler önüne serdi. 2018’de Suriye ordusu cihatçı gruplara karşı önemli zaferler elde etti, ancak İdlib’de bir “güvenli bölge” bırakılması, çatışmanın dondurulmasına ve terörist grupların yeniden güçlenmesine zemin hazırladı.

Ekonomik Çöküş ve Yaptırımların Yıkıcı Etkisi

2019’da Amerika Birleşik Devletleri’nin devreye soktuğu “Caesar” yaptırımları, Suriye ekonomisini tamamen felç etti. Ülke para birimi hızla değer kaybetti, yeniden inşa çabaları imkansız hale geldi. Buna karşılık, İdlib’deki gruplar ekonomik ve askeri olarak desteklendi; bölgeye yeni yollar inşa edildi, kesintisiz elektrik sağlandı ve öğretmen maaşları artırıldı. Bu ayrıcalıklı bölge, Suriye’nin geri kalanından tamamen kopuk bir yapıya dönüştü.

Rejim Değişikliği ve Bölgesel Güvenlik Tehditleri

Aralık 2024’te, demoralize olmuş ordu ve halk desteğini yitirmiş rejim, bir grup lideri tarafından devrildi. Yeni rejim, Körfez monarşileri ve Batılı ülkeler tarafından desteklendi. Ancak bu değişim, mezhepçi katliamlar ve güvenlik boşlukları yarattı.

İsrail, Golan Tepeleri ve güney Suriye’de askeri üsler kurarak fiili işgalini pekiştirdi. Yeni rejimin İran ve Hizbullah’ı suçlayarak İsrail ile normalleşme sürecini başlatması, bölgesel dengeleri kökten sarstı.

Uluslararası Hukuk ve Yaptırımların Meşruiyeti

Suriye’ye uygulanan yaptırımlar, uluslararası hukuk açısından büyük çoğunluk tarafından haksız ve yasa dışı kabul ediliyor. Amerika Birleşik Devletleri yaptırımları, Birleşmiş Milletler Şartı ve insancıl hukukla açıkça çelişiyor.

Batı destekli gruplar aracılığıyla Suriye’nin yıkımı sağlanırken, halk ağır bedeller ödedi. Suriye’ye komşu ülkeler ile İsrail ve Körfez ülkeleri rejim değişikliğinden memnuniyet duyarken, Suriye halkı acı içinde yaşamaya devam ediyor.

Borç Yeniden Yapılandırma Mücadelesi ve Jeopolitik Tuzaklar

Siyasi geçiş süreçlerinde dış borçların iptali veya yeniden yapılandırılması yaygın bir uygulama iken, Suriye’nin durumu karmaşık ve gizemli bir hal aldı. Rusya ve İran’a olan borçların miktarı net değil; tahminler 20-30 milyar dolar dış borç ve 50 milyar dolar civarında İran borcunu işaret ediyor.

“Kötü borç” doktrini, halkın çıkarına olmayan borçların reddedilebileceğini savunsa da, uluslararası hukukta net bir karşılığı bulunmuyor. Borç müzakereleri, Moskova, Tahran, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri arasındaki çıkar çatışmalarıyla dolu bir zeminde ilerliyor.

Bölgesel İttifaklar ve Normalleşme Girişimleri

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın Suriye geçici lideriyle görüşmesi, İsrail’de büyük endişe yarattı. Geçmişte El Kaide bağlantıları olması İsrail’in güvenlik kaygılarını artırıyor. Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle işbirliği içinde Suriye-İsrail normalleşmesini teşvik ediyor.

Bu adım, İsrail’in bölgedeki en büyük düşmanlarından birinin yeniden güçlenmesi anlamına geliyor. İsrail, yeni rejimi cihatçı olarak tanımlamaya devam ederken, Amerika Birleşik Devletleri’nin politikası Tel Aviv tarafından dışlanma olarak algılanıyor.

Sinsi Planların Gölgesinde Türkiye ve Bölge Güvenliği

Suriye’de yaşananlar, sadece bir iç savaş değil; küresel güçlerin Büyük Ortadoğu Projesi ve Kudüs merkezli yeni bir dünya düzeni kurma ekseninde yürüttüğü karmaşık jeopolitik oyunların bir parçasıdır.

Yeni kukla rejimin İsrail ile normalleşme adımları, Türkiye’nin milli güvenliğini doğrudan tehdit ediyor. Bölgedeki sinsi planlar, gizli hesaplar ve karmaşık çıkar dengeleri, Türkiye ve bölge halklarının geleceğini tehlikeye atıyor. Karanlık planların ve gizli hesapların ortaya çıkarılması, başta Türkiye olmak üzere bölge halklarının kurtuluşu için kritik önemdedir.

Bu bağlamda sessiz kalmak yerine gerçekleri görmek ve sorgulamanın zamanı gelmiştir. Sorgulamayı şimdi yapamazsak, Suriye’nin düştüğü duruma düşebiliriz.

Sadi ÖZGÜL

Yazar

[Yazar]
Banner
Yasal Uyarı:
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.