Türkiye Siyasetinin Kutsal (!) Kodları!

Türkiye Siyasetinin Kutsal (!) Kodları!

Türkiye’nin siyasi DNA’sı, tek parti gölgesinden sıyrılıp çok partili arenaya adım attığı 1945 sonrası dönemde, geri dönülmez biçimde yeniden yazıldı. Yeni dönem, on yıllardır bastırılmış veya kontrol altında tutulmaya çalışılan milliyetçi ve muhafazakar damarların, siyaset sahnesinde cüretkar şekilde kendilerini var etmelerine olanak tanıdı.

Demokrat Parti’nin ve Adnan Menderes’in 1950’deki zaferi, sadece iktidar değişikliği değil, aynı zamanda yeni siyasi aktörlerin uzun soluklu yürüyüşünün de başlangıç işaretiydi.

Ancak yürüyüş, saf ideallerden mi ibaretti, yoksa iktidar oyununun yeni kuralları mıydı?

Milli Görüş: Dini Söylem mi, İktidar Aracı mı?

Altmışlı yılların sonlarına doğru Necmettin Erbakan’ın “Milli Görüş” adıyla başlattığı hareket, “önce iman ve ahlak” sloganıyla İslam’ın özüne dönme iddiasındaydı. Erbakan, kendine özgü “Siyasal İslam” yorumuyla, toplumun ancak İslam’ın temel değerleriyle aydınlanabileceğini savunuyordu.

yaklaşım, sadece laik düzeni değil, aynı zamanda geleneksel cemaat ve tarikat yapılarının yerleşik anlayışlarını hedef alıyordu; zira kendi yorumunu merkeze alıyordu. Rakipleri, yani dönemin büyük partileri AP, CHP, MHP gibi yapılar, Milli Görüş’ü sıkça “dini siyasi emellerine alet etmekle” ve “kendilerinden başkasını Müslüman görmemekle” suçlarken, aslında kendi tabanlarını koruma refleksiyle hareket ediyorlardı. Milli Görüş, tek başına iktidar olamasa da, koalisyonların kilit ortağı olarak Erbakan’ı başbakanlık koltuğuna kadar taşıdı; peki bu, davanın mı yoksa siyasi pragmatizmin mi zaferiydi?

MHP ve Türk-İslam Sentezi: Milliyetçiliğin Sınırları?

Yine aynı dönemde, asker kökenli Alparslan Türkeş, Türkçülük ile İslami değerleri birleştiren “Türk-İslam sentezi” ideolojisiyle Milliyetçi Hareket Partisi’ni kurdu. Türkeş, 1997’deki vefatına kadar sağ koalisyon hükümetlerinde kritik roller üstlenerek Türk siyasetinde derin izler bıraktı. Ancak sentez ne kadar homojendi?

Türkeş’in ölümünden önce, İslami hassasiyetleri daha ön planda tutan Muhsin Yazıcıoğlu liderliğindeki grubun MHP’den koparak Büyük Birlik Partisi’ni kurması, sentezin içindeki potansiyel gerilimleri ve farklı öncelikleri gözler önüne seriyordu. Milliyetçilik ve İslamcılık arasındaki hassas denge, çoğu zaman siyasi konjonktüre göre şekillenen pragmatik ittifak mıydı?

Siyasal İslam: Mağduriyetten İktidar Hırsına mı Evrildi?

Siyasal İslam’ın yükselişi, sadece Türkiye’ye özgü olgu değildi. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, İslam coğrafyasının Batılı güçlerce sömürgeleştirilmesi ve Türkiye’nin laik cumhuriyet kurarak İslam merkezli yönetim anlayışından kopması, birçok Müslüman toplumda derin travma ve “hezimet” algısı yarattı. algı, İslam’ın bireyi manevi olarak olgunlaştırma hedefinin geri plana itilip, önceliğin her ne pahasına olursa olsun İslami yönetim kurma hedefine odaklanılmasına yol açtı.

Türkiye özelinde ise, Cumhuriyet’in kuruluşuyla gelen laikleşme adımlarına karşı yerel tepkiler bastırılsa da, Osmanlı’nın son döneminden miras kalan toplumsal ve siyasal yarılmalar hiçbir zaman tam olarak kapanmadı. Atatürk dönemindeki kısa ömürlü muhalefet denemelerinde bile siyasal İslam filizlenmeye çalışmış, ancak engellenmişti. Acaba hareket, temelde Batı’ya ve laikliğe karşı geliştirilen tepkisel refleksten mi ibaretti?

Kürtçülük: İnkarın Doğurduğu İsyan mı?

Osmanlı’nın küllerinden doğan ulus-devletler çağında, Türkler ve Kürtler Anadolu’da birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular. Ancak Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki katı merkeziyetçi ve Batı tarzı Türk ulus-devleti inşa etme projesi, Kürt kimliğini ve taleplerini sistematik olarak görmezden geldi. inkar politikası, Kürtler arasında derin kırılma yarattı ve zamanla farklı biçimlerde kendini gösteren tepkiselliğe dönüştü.

Seksenli yıllarda PKK terör örgütünün ortaya çıkışı ve silahlı mücadeleye başlaması, birçoklarına göre uzun süreli inkarın ve biriken öfkenin kaçınılmaz sonucuydu. Doksanlardan itibaren Kürt siyasi hareketi legal alanda partileşerek varlık göstermeye çalışsa da, PKK ile arasına mesafe koymadığı ve bölücülük yaptığı iddialarıyla defalarca kapatıldı. Bugün DEM Parti adıyla devam eden siyasi çizgi, hala o tarihsel tepkiselliğin izlerini taşıyor.

Güncel Manzaralar: Yeni “Çözüm” mü, Güç Pazarlığı mı?

Bugünlerde, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “terörsüz Türkiye” ve Kürt siyasi hareketinin “toplumsal barış” söylemleri etrafında şekillenen yeni diyalog süreci fısıltıları dolaşıyor. projenin içeriği henüz belirsizliğini korusa da, 2013’teki “çözüm süreci”nin farklı versiyonu olabileceği yorumları yapılıyor. Ancak daha derin okumayla, yakınlaşmanın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden adaylığının önünü açacak anayasal düzenlemeler için zemin hazırlama potansiyeli taşıdığıgöz ardı edilemez.

Acaba tanık olduğumuz şey, samimi barış arayışı mı, yoksa siyasi aktörlerin kendi iktidarlarını pekiştirme odaklı karmaşık manevrası mı? Ayrıca, şu an laik çizgide görünen Türkiye Kürt siyasi hareketinin, bölgesel dinamiklerle (Suriye, Irak, İran) bütünleştikçe daha muhafazakar kimliğe bürünme ihtimali de masadaki önemli soru işareti olarak duruyor. Türkiye siyaseti, ideolojik maskelerin ardındaki güç mücadeleleriyle şekillenmeye devam ediyor.

Haşim EFE

Yazar

[Yazar]
Banner
Yasal Uyarı:
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.