Roma İmparatorluğu’nun kurucuları, birbirleriyle ilişkili olan Sümer, Babil ve Mısır soyundan gelen kişilerdir.
Bu soydan gelenler, Roma Kilisesi’ni kurdu ve atalarının inançlarını Hristiyanlıkla harmanladı. Ancak, kendileri asla Hristiyan olmadı. Böylelikle; Roma Kilisesi aracılığıyla antik Babil Dinini yeniden Hristiyanlık olarak isimlendirmiş oldular.
Roma İmparatorluğu yayıldıkça bu soy ailelerde Avrupa’ya yayılmaya başladılar.
Kuzey Avrupa’ya göç eden aileler, Mısır kökenleriyle birleşerek Tufan öncesindeki ittifaklarını kurdular. Ele geçirdikleri yerlerden sağladıkları servetlerle Avrupa’nın önde gelen aileleri ve aristokratları haline geldiler. Zamanla Roma, Londra ve Babilondon, güçlerinin merkez üssü oldu. Roma’daki Vatikan ağı sayesinde, Avrupa’daki tüm ülkelerde Hristiyanlık adı altında her şey kontrol altına alınmıştı. Halk isyan ettiğinde bile, bu isyanları kontrol altına alarak durumu lehlerine çevirebiliyorlardı. İnsanlar onların düzenini bozduğunda, yeraltına çekilerek politika, bankacılık, iş dünyası, askeriye, bilim, tıp, eğitim gibi alanlarda gizli yollarla güç ve toplum üzerindeki hakimiyetlerini sürdürüyorlardı.
Bu soy, Sümer, Babil, Mısır ve Avrupa’da kurdukları kolonilerle global bir etki yarattı. Roma İmparatorluğu, ata toprakları olan Mezopotamya ve Mısır’ı zamanla Müslümanlara kaybetti ve Endülüs ile Osmanlı’nın tam kuşatması altında kaldı. Bu durum, yeniden yükselişe geçecekleri güne kadar yeraltına çekilmelerine neden oldu. Sümer, Babil, Mısır ve Roma şehirleri artık Müslümanların kontrolündeydi ve Müslümanlar, Avrupa içlerine doğru ilerlemeye devam ediyordu.
Başlangıçta 1200’lü yıllarda, Haçlılar Kudüs için düzenledikleri seferde hem İstanbul’u hem de Kudüs’ü yağmalamış ve atalarından kalan kutsal emanetleri Avrupa’ya götürmüşlerdir. Özellikle İstanbul’da Ayasofya’nın ve Kudüs’te Mescidi Aksa’nın yağmalanması, üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken mühim meselelerdendir.
Osmanlı ve Endülüs, Avrupa’daki ilerleyişlerinde yaklaşık 400 yıl boyunca yer altında etkinlik göstermişlerdir. 1492’de Endülüs’e yönelik Haçlı seferleriyle bu devlet yıkılmış ve tehlike olarak yalnızca Osmanlı kalmıştır. Endülüs’ün çöküşüyle, ellerindeki bilgiler ve atalarından miras kalan sömürgecilik tecrübeleriyle daha önceden varlığından haberdar oldukları kıtalara seferler düzenleyerek, oradaki halkları katledip sömürmüşlerdir.
İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda ve diğer ülkelerdeki bu soy sahipleri, egemenliklerini gizli örgütlenmeler aracılığıyla dünya geneline yaymaya başladılar. Altın Çağ’da, Nuh Tufanı’ndan önceki dönemde aynı amaçlar ve mantıkla kurdukları cemiyetlerinin tek hedefi, insanlığı sürekli olarak kendilerine hizmet eden bir köle durumunda tutmaktır. Bunun için her şeyi ve her yolu mubah sayıyorlardı.
Nuh Tufanı’ndan önceki dönemde, insanlığa düşman bu cemiyetleri yöneten Kara Rahipler Konseyi’nin tufan sonrası versiyonu, Roma yakınlarında bir kilisede yeniden kurulmuştur. Bu kilise ve bağlı unsurları, tufandan önceki ve sonraki dönemlerde Sümer, Babil, Mısır’da olduğu gibi büyücülük ve sihirle “Sır Okulları” adı altında gizli faaliyetlerine devam etmişlerdir. Hz. Musa’nın kıssası, bu konuyu anlamak için bir örnektir. Bu şeytani soy ailelerinin tek dayanağı, büyü ve sihirle insanları manipüle ederek kontrol altına almaktı. İyiler, bu bilimleri her zaman insanlık için kullanırken, kötüler ise bunu kendi iktidarları için kullanmışlardır. Firavunlar, Nemrutlar ve daha birçokları, bu sır okullarından yetişmiş ve Kara Rahipler Konseyi’nin etkisi altında hareket etmişlerdir.
- Kara Büyü, devletlerin dinlerini etkilemekte ve kişilerin fiziksel ve metafiziksel alanlarını felç etmektedir. Asıl mesele, gerçeğin nasıl kullanılacağına dairdir. Yakın çağlarda, soylu aileler bu bilgileri elde etmek için büyük çaba sarf ettiler. Sonunda, bu bilgileri ele geçirip kullanmayı öğrendiler.
- Kabala veya Simya… Kabala, eşyalar üzerine yapılan büyüler ve sihirlerle insanların tuzaklara düşürülmesini ve kontrol altına alınmasını sağlıyordu. Kabala, eski zamanların büyü bilimiydi ve bu bilgiye sahip kişiler, tarihte peygamber katilleri olarak biliniyordu.
Peygamber katili olan bu elit aileler, ele geçirdikleri ülkelerde ilk olarak eski bilgiye sahip olan insanları öldürdüler. Dinleri asırlardır bu amaçla kullanmaktadırlar. Sahte ajanları ile yaptıkları algı operasyonları ile gerçek bilgi sahiplerini ve ilimlerini itibarsızlaştırmaktır. Bu itibarsızlaştırma operasyonları ile eski ve gerçek bilgiye sahip olanlar ya yok ediliyor, ya da itibar suikastları ile toplumdan dışlanarak yerlerine sahte versiyonlarını koyarak insanları din adı altında kontrol ediyorlardı.
Son asırlarda atalarından gelen bu yöntemlerle Avrupa’da ve diğer koylarda birçok devletin yönetimini kontrollerine alıp tek dünya devletine giden yolun taşlarını döşediler. Artık çok güçlüydüler ve dünyayı yönetiyorlardı. Zamanla bu aileler kan bağları ile çok güçlendiler ve bilgiyi tamamen kontrollerine atalarının yaptıkları gibi ele geçirdiler. İnsanlar ve inananlar alabildiğine cahil bırakıldılar ve sistemin gönüllü köleleri haline getirildiler. Bildiğini zanneden insanlık aslında hiç bir şey bilmiyordu.
Tüm eski bilgiler, kontrol altındaki müzelerde, yer altı şehirlerinde ve birçok gizli yerde saklanmaktaydı. Yüzeyde, bilim adına, eski bilgilerin fiziksel halleri üzerinde çalışmalar yürütülüyor ve son hedefe ulaşmak için her şey kullanılıyordu. Herkes, celladına aşık bir mahkum gibi, zalimlerin emri altında kendi geleceğini yok etmek üzere gönüllü olarak çalışıyordu. Kara büyü, bu şekilde etkisini gösteriyordu. İnsanlar, gerçeğe gözlerini kapamış ve sanal olanı benimsemişlerdi.
Bu soy kendi bildiklerini insanların bilmesini istemiyor.
Kendi ellerindeki bilginin karşısında olan bilgiyi de istemiyorlar. Üstü iyilikle örtülmüş kötülükler ile tek amaç için tüm insanlardan intikam almak ve onları köleleştirmek için çalışıyorlar. Bu amaçlarına bağlı olarak, başta Hristiyanlığı ve birçok başka dinleri kendi ajanlarıyla kontrollerine almak istiyorlar. Din, akıl ve algılamayı kontrollerinde tutmak için hala en güçlü araçtır. Bunu okuma, bunu yapma, bunu yazmayalı, bunu söyleme, papaya, hahama, imama, öndere, reise, liderimize vb. merak ederek sormak sorgulamak ve itiraz etmek saygısızlık ve isyan etmek olur gibi söylemleri çok duymuşsunuzdur.
Bütün bunlar insanların gerçekleri sorgulamaması ve bilmesini engelleme söylemleridir. Hiç bir şeyi sorgulamayın, koşulsuz itaat ve biat edin düzenine giden yol bu sistemin kurulumundan geçer. Yıllardır insanlığı bu yöntemle başarıyla kandırdılar.
Peki, bundan sonrada mı din ile kandırmaya devam edecekler?
Hayır! Simdi dinler ile işleri bitti.
Sorgulanmayacaklar ilan bölüme onları tek dünya düzenine (great reset) götürecek olan; Siyaset, kanunlar ve bilim eklendi.

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.