Türk Halkını Kimler Oyuna Getirmek İstiyor?
Siyasi arenanın son bombası, DEM Parti’nin silah bırakma tartışmalarıyla eş zamanlı olarak kamuoyuna sunduğu o meşhur 7. maddesi ve Metropoll’un anketi oldu.
Madde aynen şöyle; “DEM Parti olarak, Mezopotamya ve Anadolu halklarına kutsal bir söz veriyoruz: Gerçekle yüzleşmekten, adaleti tesis etmekten kaçmayacağız; kaybettiklerimizin ruhunu incitecek hiçbir adıma, süreci zedeleyecek hiçbir söyleme, barışın yolunu kesecek hiçbir eyleme asla izin vermeyeceğiz. Eşit yurttaşlığın, demokratik siyasetin ve barışın yılmaz savunucuları ve taşıyıcıları olacağız.”
“Kutsal vaatler” ile halkın çelik gibi iradesi arasındaki devasa uçurum bize bir şeyler anlatırken, bize kimlerin hangi masalları anlattığını millet görmüyor sanıyorlarsa yanılıyorlar.
Çünkü cafcaflı “kutsal sözler” ve “yılmaz savunuculuk” iddiaları daha mürekkebi kurumadan, Metropoll’ün son anketinden gelen tokat gibi cevapla sarsıldı: Halkın ezici çoğunluğu, tam %67,7’si, terör örgütüyle yürütüldüğü iddia edilen yeni “süreçlere” zerre kadar itimat etmiyor!
Peki öyleyse; “Anadolu ve Mezopotamya Halkları”: Kutsal Söz mü, Bölücü Şifre mi?
DEM Parti’nin 7. maddesinde geçen “Mezopotamya ve Anadolu halkları” tabiri, masum bir coğrafi ve kültürel atıfın çok ötesinde, tehlikeli ayrışma potansiyelini barındırıyor.
Bu “kutsal söz,” kim adına, hangi yetkiyle verilmektedir? “Mezopotamya” vurgusuyla, acaba sınır ötesi emeller ve dört parçalı yapı hayalini yeniden gündeme taşımaya çalışan ifadeler, asırlardır bu topraklarda kader birliği yapmış Türk Milleti’ni etnik ve bölgesel kompartımanlara ayırma çabasının tezahürü gibi görünmüyor mu?
“Kaybettiklerimizin ruhunu incitmeyecek hiçbir adım” denilirken, “kaybedilenler” kimlerdir ve hangi mücadelede yitirilmiş olduklarına yönelik muğlak ve kışkırtıcı dil, toplumsal barışa mı, yoksa etnik temelli yeni gerilimlere hizmet edeceğini kimse görmüyor mu?
Halkın Vicdanı Ayakta: %67,7’lik Güvensizlik Duvarı!
Metropoll anketinin ortaya koyduğu %67,7’lik ezici “hayır” oranı, siyasi olarak anayasayı değiştirme gücünü elde etmeye yönelik mühendislik hesaplarıyla toplumsal gerçeklik arasındaki derin uçurumu gözler önüne seriyor.
Halkın büyük çoğunluğu, (her 3 kişiden 2’si) terör örgütüyle yürütülen yeni süreçlere bu kadar mesafeliyken, geçmişte “çözüm” adı altında yaşanan travmaların hafızalardaki tazeliği mi, yoksa sınırın hemen dibinde, dış güçlerin beslediği on binlerce kişilik silahlı yapıların varlığı mı bu güvensizliği besliyor?
Silahların susması ve terörün son bulması herkesin ortak dileği iken, “yeni süreç” halkın büyük çoğunluğu tarafından bu denli tepki çekmesinin altında yatan sebep vaat edilen “barış,” ulusal çıkarlardan, egemenlik haklarından ve toprak bütünlüğünden verilecek tavizler üzerine inşa edilme kaygısından olabilir mi?
“Eşit Yurttaşlık” Söylemi ve 7. Maddenin Gizledikleri
DEM Parti’nin 7. maddesinde taahhüt edilen (yada taahhüt edildiği iddia edilen) “eşit yurttaşlık,” ilk bakışta anayasal bir ideal gibi dursa da, ifadenin kimler tarafından ve hangi bağlamda kullanıldığı büyük önem taşıyor. Acaba, üniter devlet yapısını aşındıracak, etnik temelli ayrıcalıklar ve özerklik taleplerini meşrulaştıracak Truva Atı mı?
“Demokratik siyasetin yılmaz savunucuları olacağız” sözü, terörle arasına net mesafe koyamayan, hatta terör örgütlerinin söylemlerine paralellik gösteren siyasi yapının ağzında inandırıcı olamaz. Görünen o ki, “eşitlik” ve “demokrasi” vaatleri, acaba hangi gizli ajandaların üzerini örtmek için kullanılıyor olması mutlaka ısrarla sorgulanmalıdır.
Adaletin Kılıcı Kimin Elinde: “Gerçekle Yüzleşmek” mi, Tarihi Çarpıtmak mı?
Yine 7. maddede geçen “Gerçekle yüzleşmekten, adaleti tesis etmekten kaçmayacağız” ifadesi, en can alıcı sorulardan birini gündeme taşıyor:
Hangi gerçekle yüzleşileceği ve kimin adaleti tesis edileceği sorusu cevaplanmamışken, yıllardır vatan evlatlarını şehit eden, sivil halka zulmeden terör örgütünün “gerçeği” ile milletin vicdanındaki gerçek aynı olması mümkün değildir. Görünen o ki, beklenen “adalet,” terör mağdurlarının acılarını dindirip dindirmeyeceği belli olmadığı gibi, failleri aklayarak yeni bir toplumsal travmaya mı yol açabilme potansiyeli taşımaktadır!
Yine 7. maddedeki “Kaybettiklerimizin ruhunu incitecek hiçbir adım atmayacağız” denirken, bu topraklara kanıyla canıyla bağlı olanların hassasiyetleri ne olacak sorusunu da sormak ve mutlaka cevabını da istemek zorundayız.
Sınır Ötesi Oyunlar ve İçerideki Piyonlar: Kim Kime Hizmet Ediyor?
Suriye’de ABD himayesinde palazlanan ve on binlerce militana ulaşan KCK merkezli tüm yapılarla birlikte Suriye’deki YPG/PYD yapılanmasının varlığı, Türkiye için en büyük ulusal güvenlik tehditlerinden biri olmayı sürdürüyor.
Bu tür silahlı yapılarla mücadele devam ederken, içeride “silah bırakma” ve “barış” söylemlerinin bu denli cüretkar bir şekilde dillendirilmesi, akıllara “Acaba küresel bir senaryonun yerli aktörleri mi devrede?” sorusunu getiriyor.
Bu karmaşık denklemde, kimin eli kimin cebinde ve hangi pazarlıklar kapalı kapılar ardında yürütülüyorken, Metropoll’un anketine göre millet, bu tiyatronun figüranı olmayı reddediyor.
SADİ ÖZGÜL
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.