Küresel elitler, Great Reset (Büyük sıfırlama) hedefine ulaşmak için insanlık aleyhine komplolar düzenlemekten asla geri durmuyorlar.
Kuşa bak stratejisiyle özellikle korku uyandırma stratejisin propaganda ayağını kullanarak perde arkasındaki komploların üzerine Covid-19’u sis perdesi olarak kullanıyor. Aktivistler de dahil olmak üzere çoğu insan Covid-19’a odaklandığı içinde diğer komplolara etkili bir şekilde direnemiyor.
İnsanlığın hayatta kalmasına yönelik küresel şeytanların tehditlerinin açık kanıtlarına rağmen, insanları bu kritik stratejiden haberdar edip bilinçlendirmekte giderek zorlaşıyor.
Küresel şeytanların Eğitim sisteminden tutun kurumsal veya özel medya aracılığıyla yayılan kontrolündeki ezberletilmiş anlatıları ve öğretileri büyük sıfırlamaya giden yoldan endişelenmek için önemli bir neden olmadığı yönünde. Bu durum, eğitim sistemi ve kurumsal medya aracılığıyla yayılan elit kontrollü anlatılar tarafından pekiştirilen bir yanılsamayı beslemektedir. Hatta belki de bir süre sonra şeytani planlarımıza uyansanız da uygun bir halk direnişi için yeterli zaman kalmadığı yönünde mesajlarını bile verecekler.
Küresel Şeytanların günümüzdeki anlatıları, “biz insanlık için çalışıyoruz ve bizi dikkate alırsanız hayatta kalmanızı garanti ederiz” anlamına gelen açıklamaları olsa da, gerçekte yok oluşumuza yol açacaklardır.
Dünyanın iklim değişiklikleri nedeniyle ortalama sıcaklığın 2°C daha yükseldiği iddia etseler de, ölçüm cihazlarının konumları ve kontrol sisteminin ellerinde olması nedeniyle bu açıklamaları doğru değildir. Bunun 5G teknolojisinin hızla benimsenmesiyle yükselmesine ve felaket yol açması muhtemel gerçek sıcaklık verilerini gizlemek için kullanılmaktadır.
Küresel şeytanlar iklim ve çevreye yaptıkları operasyonlar nedeniyle biyoçeşitlilik hızla azalıyor ve 5G’nin yaygınlaşması işleri daha da kötüleştirecek. Hatta nükleer üzerine araştırma yapan bir çok bağımsız kuruluşa göre, nükleer savaş olasılığı bugün insanlık tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar yüksek.
Bu makale de, insanların gerçeklerden neden korktuğunu açıklamayı ve bu tehditlerle başa çıkmak için etkili stratejiler sunmayı amaçlamaktadır.
Peki öyleyse, insanları çoğu mücadele etmekten neden korkarlar?
Yaygın olarak “sosyalleşme” olarak bilinen çocuk yetiştirme süreci, daha doğru bir ifadeyle “korku aşılama” olarak tanımlanabilir. Çünkü bir çocuk doğduğu andan itibaren ebeveynler, öğretmenler, dini liderler ve yetişkinler genellikle toplumsal emirlere, kurallara, geleneklere ve yasalara itaat edilmesini sağlamak için çocuğa korku aşılamaktan sorumlu hissederler.
Eğer çocuk ebeveynlerinin emirlerine itaat eder ve öğretmenleri, siyasi yöneticileri ve dini figürler tarafından belirlenen kurallara uyarsa, toplumun uyumlu bir üyesi olarak kabul görecektir. Bununla birlikte, her bireye kendi benzersiz kaderini takip etme ve yerine getirme konusunda doğuştan gelen bir direnme arzu bahşedilmiştir.
Sonuç olarak, bir çocuğun kendi iradesinden vazgeçmesi ve itaat etmesi için önemli bir çocukluk travması gerekir. Ebeveynler, genellikle bilinçsizce, bu sonuca ulaşmak için üç şiddet kategorisinden (“görünür”, “görünmez” ve “tamamen görünmez” şiddet) çeşitli davranışlar kullanırlar. Çocuğun itaatsizliği nedeniyle sıklıkla tehdit edilmesi ve şiddete maruz kalmasıdır. Bu şiddet, kabul edildiğinde, şiddetimizin zararlı olmadığına inanmamız için kendimizi kandırmak amacıyla her zaman “ceza” olarak adlandırılır. Bu çocuğu terörize etmenin ortak bir yolu gibidir.
Bize söylenen yalanlara inanmaya ve buna karşılık olarak itaatkar davranmaya yönelik bu iktidarsız zorlama, iktidardakiler tarafından desteklenen anlatılara meydan okuduğumuz için sosyal dışlanma korkusu da dahil olmak üzere şiddete varabilecek ceza korkusuyla sürekli olarak pekiştirilir. Ayrıca, anlamlı bir şekilde meydan okuma veya en basitinden itiraz etmeye yönelik yanıt verememe korkusu, kişinin davranışını değiştirme korkusu ve kişinin kaderinin kontrolünü kaybetme korkusu gibi diğer korkularla da pekiştirilir.
Günümüzde ise karşı kalma ihtimali her geçen gün artan yok oluşu önlemek için, insanlar düşünce ve davranışlarında önemli değişiklikler yapmalıdır.
Buna yok oluşa sebep olacak her türlü şeye itaatsizliği benimsemek de dahildir. Örneğin, bir çocuğun ihtiyaçları karşılanmadığında, doğal olarak korku, öfke ve üzüntü gibi duygular yaşayacaktır. Ancak ebeveynler genellikle çocuğun bu duyguları ifade etmesini ve duruma uygun şekilde nasıl tepki vereceğini anlamasını engelleyecek şekilde tepki verirler. Çocuğun duygularını dinlemekte başarısız olurlar ve bunun yerine çocuğu duygusal farkındalığını bastırmaya teşvik ederler.
Çocuğun duygusal farkındalığını ve dolayısıyla duygularını ifade etme becerisini bastırmanın bir diğer basit ve yaygın yolu da dikkat dağıtmak için yiyecek veya oyuncak kullanmaktır. Bu eylem sonuçta sanayileşmiş toplumlardaki insanların çoğunun maddi tüketime bağımlı hale gelmesine yol açmaktadır. Bu tür bağımlılık ise böyle toplumlarda aşırı tüketimi mümkün kılan askeri, yapısal ve ekolojik gibi çeşitli şiddet biçimleriyle doğrudan bağlantılıdır.
Materyalist toplumlardaki temel dürtü, şirketlere kâr sağlamak için “tüketmektir”. Bu dürtüye karşı koyacak duygusal güçten yoksunuzdur. Çünkü bilinçaltımızın derinliklerinde hala çocukluğumuzda bize sunulan yiyecek ya da oyuncağı reddetme ve gerçek duygularımızı ifade edip ona göre davranmakta ısrar etme korkusunu taşırız. Ağzımızı daha fazla yiyecekle doldurmak ya da kendimizi “oyuncaklarımızla” meşgul etmek çok daha kolaydır. Özünde, itaat etmeleri için bastırılan bireyler bağımsız düşünme ve kendi iradelerine göre hareket etme yeteneklerini kaybederler.
Tüm bunlarda kontrol manyağı küresel şeytanların, hükümetler, eğitim sistemleri, medya vb. gibi temsilcileri aracılığıyla insan nüfusunun çoğunluğunu kolayca kontrol edebildikleri anlamına gelmektedir. Bu kontrol bizi, insanlığın birçok cephede yok oluşa doğru iten küresel şeytanların hedeflerine uymaya hatta gönüllü asker olmaya yöneltiyor.
İnsanlığın ve insanların hayatta kalması için mücadele etmek amacıyla, dirençli bireyler yetiştirmek için ebeveynlik ve eğitim yaklaşımlarımızı temelden değiştirmek çok önemlidir. İtaatkâr itaat “iyi vatandaşlardan” beklenen temel özelliktir, bu nedenle Küresel Şeytanların kurmak istedikleri kontrol sisteminin üstesinden gelmek ve durumu tersine çevirmek için muazzam bir çaba gerektirecektir.
Ebeveynlik ve tüketim alışkanlıkları da dahil olmak üzere pek çok yaygın insan davranışı, küresel şeytanların çıkarlarına hizmet edecek şekilde etkilenmiştir ve mutlaka değiştirilmesi gereken de bu davranışlardır. Hükümetlere, STK’lara, platformlara, hatta şirketlerin sözde insani faaliyet adına yaptığı girişimlere lobi yaparak karşılaştığımız bu olacak krizleri etkilemeye çalışmak günümüzde kesinlikle etkisizdir.
Peki öyleyse ne yapabiliriz?
Öncelikler suni siyasi gündemler yerine insanlığın hayatta kalmasını sağlamak için, karşı karşıya olduğumuz küresel tehditlere verdiğimiz duygusal tepkilere odaklanmak ve çevremizdekileri odaklayarak başlamak çok önemlidir. Bu, her biri önemli bir fark yaratabilecek farklı olası eylemleri değerlendirmemizi sağlayacaktır.
Özünde, kendimiz ve çocuklarımız için eğitimi teşvik eden bağımsız girişimlere aktif olarak katılmak ve bunları desteklemek önemlidir. Bu başlangıç bile bireylerin nükleer savaş, 5G yayılımı, biyoçeşitliliğin çöküşü, planlı iklim felaketi ve planlı salgınlar yoluyla nüfusun azaltılması gibi insan varlığına yönelik birincil tehditlere direnmelerine yardımcı olacaktır.
***
Şunu asla unutmamalıyız;
Küresel Şeytanların insanları köleleştirme amacıyla hiçbir taşın altını boş bırakmamacasına gizli planlarına rağmen yerde ve gökte hiçbir şey gizli değildir. Ancak insanlar, uyanık olduğu ve mücadele etmek için kollektif olarak bir araya geldiği ve çalıştığı müddetçe Adem’in nesline düşman olan Şeytanın ve Küresel İşbirlikçi yavru şeytanlarının planları zayıftır ve kolaylıkla da bertaraf edilebilir. Çünkü Allah’ın çalıştığımızın karşılığını vereceği yönünde kesin vaadi vardır.
Merak ettiğiniz, okuduğunuz ve bir küresel planlarının daha ifşasını fark ettiğiniz için teşekkürler…
Guwuste.Com
Kalk ve uyar! Kötülüğe de dur de !! (Get up and wake up! Stop the evil!)

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.