Karanlık Dünyada Kendine Uyanmak mı, Yoksa Uyanamamak mı? 

Gazze’nin Çığlıkları, Vicdanların Suskunluğunu mu Ortaya Çıkarıyor?

Yüreğim bir kor ateş… Alev aldı Gazze ile… Gazze yanıyor, ben yakılıyorum. Hislerim… Hissiz kaldı merhametim… Sessiz çığlıklar…

Kapkara… Zifiri dünya… Kötülerin kuşattığı bir ateş çemberi…
Vicdansız, merhametsiz, insafsız insanların diyarında insanlık can çekişiyorken…
Masal yazmış ve seslendirmiş birileri Sumud’a ve umuda dair…
Bir gemi filosu umut ve merhamette birleşmiş insanlık…
Dünya tarihinin kırılma noktası: Sumud filosu ve aziz Gazze…
Ben, korlar içinde yakılıyorum.

Gözler Gazze’de…

Canlı yayınlar eşliğinde bombalar… Yüreğim paramparça…
Yoğun bombardıman sonucu oradan oraya göç eden insanlar açlık ve susuzluğun en acımasız yüzüyle… Çocuklar bir dilime, bir kuru ekmeğe muhtaç… Liderler mükellef sofralarda kâfire el pençe…

Karadan fiziki işgal başladı. Yine toplandı bütün eşyalar… Eşya dediysem lüks koltuklar, özenle işlenmiş cam, porselen tabaklar, bardaklar ve bizim bütün servetimizi döktüğümüz yatak odası takımları vb. gelmesin aklınıza. Üç beş kırık dökük çanak çömlek…

Yöneticiler, Firavun saraylarında mükellef sofralarda tıka basa doyarken onlar sahabe hayatı misali… Karnına taş bağlayan…

Soykırımın en ağır şiddetini iliklerine kadar hisseden çocuklar, bebekler, anneler… Bir anne olmak ne zor bombalar altında… Ne yedireceğim çocuklarıma? Bugün de nasibimize düşen birkaç bomba…

Ah babalar orada! Deniz kıyısında, tavayı kafasına geçirmiş, birkaç eşyayı omuzlamış, dünyayı arkasına almış, cildi güneşten, gözleri ağlamaktan kızarmış bir baba kameraya çığlıklar atıyor: “Hayat neden böyle oldu? Neden değerimiz yok. Yaşadığımız acılar dünya için normal bir şey haline geldi. Neden etkilenmedin? Bunlar, ağlayan bir adamın gözyaşları… Çocuklarımız için, eşlerimiz için, yaşlılarımız için ve hayatımızdaki her şey için ağlıyoruz. Ey dünya sizi etkilemedi mi? Çok yorgunum, yürümeye devam edemiyorum.”

Çocuğunun ölü bedenini kefenleyen, kefene sarılan ve kefeni bağrına basan babalar… Beyaz kefenler art arda… İnsanlar ve insanlık sürekli izliyor uzakta… Evet, yine düştü bir bomba… Şehadet sesleriyle göz kapayan şehitler… Elbet ölmediler. En güzel mekâna göç ettiler. Bu deni dünyanın bütün acılarına katlandılar, iman ettiler, imanlarıyla hareket ettiler, aldılar dünyayı arkalarına ve uyandılar Mevla’nın huzurunda… Çok göç etmişlerdi dünyada ve cennette mükellef sofralarda…

Ah çocuklar orada! Ya bisiklet üstünde ya da araba üstünde uyuyakalan yavrucuklar… Ah yavrum… Seni koruyamadık, sana kol kanat geremedik. Yine yorgun düştün yollarda. Yatağınız toprak, yastığınız ağaç… Bir sıcak yuvaya hasret…

Bir dilek hakkın olsa ne dilerdin?

  • Annemle kız kardeşimi görmek istiyorum.
  • Şeker yemek istiyorum.
  • Ben istiyorum ki… Babamın nasıl olduğunu görmek istiyorum.
  • Kardeşimin tekrar yaşamasını isterdim. Çünkü onu çok özlüyorum.

Ah bebekler orada! Daha bebekliğini bile yaşayamamış, daha nefes alır almaz nefesi sonlandırılan…

Bir kuveze altı bebek yan yana konulan… Doğum ve ölüm arasında zamanda duran… Minik bedeniyle soykırıma karşı meydan okuyan… Doğduktan sonra soykırıma karşı hayat mücadelesi veren bebekler…

Ah izzetli Gazze! Ah onurlu Gazze! Ah kahraman Gazze! Ah destan yazan Gazze!

Önde deniz, arkada Firavun ordusu… Tüm benliği ile Allah’a dayanan ve Allah’a yaslanan Gazze… İmanıyla tüm dünyayı etkileyen Gazze…

Gazze ve Anadolu’da yaşanan acıları kendinde biriktiren ben… Uykusuz, yorgun, kırgın, öfkeli…

Bütün dünyanın acılarıyla kendine uyanmak
Yeni bir dünya arzulamak…
Yeni bir dönem başlatmak…
Yeni bir devre kuşanmak…
Yeni bir kapı aralamak…
Uyanış, diriliş, heyecan, iman…
El aman…Aman …An…

ÖZGÜL ALTINGÜL MURAT

Yazar