Tarihsel Arka Plan ve Terörle Mücadelede Yaşanan Acılar
Türkiye’nin terörle mücadelesi, yıllar boyunca milletimizin ortak acılarını ve direncini şekillendirmiştir. Şehitlerimizin ve gazilerimizin hatırası, mücadelenin ne denli derin ve ağır bedel gerektirdiğini göstermektedir. “Terörsüz Türkiye” söylemi, acıların sona erdirilmesi için duyulan en temel arzudur.
Ancak geçmiş deneyimler, hedefe ulaşmak için atılacak her adımın çok yönlü ve derinlemesine değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Terörle mücadele sadece güvenlik önlemleriyle sınırlı kalmayıp, toplumsal dokuyu, ekonomik yapıyı ve hukuki zemini doğrudan etkileyen karmaşık süreçtir.
Barış Süreci ve PKK’nın Muhataplığı: Meşruiyet Sorunu
Sözde “barış süreci” olarak adlandırılan müzakereler, PKK terör örgütüne resmi muhataplık payesi kazandırmış olması, örgütün taleplerine zımni onay anlamına gelmekte ve devletin egemenlik alanında ciddi meşruiyet sorunları doğurmaktadır. Daha önce sayısı azaldığı veya sona erdiği iddia edilen terör örgütünün, bugün resmi süreçte muhatap olarak kabul edilmesi, milletimizin şehit ve gazilerinin hatırasına haksızlık etmektedir. Bu süreç, Türkiye’nin uzun yıllar boyunca birikmiş düşmanlık ilişkilerini göz ardı ederek, dışarıdan dayatılan vesayetçi yaklaşımların etkisi altında yürütülmektedir.
Toplumsal ve Psikolojik Etkiler: Şehit Aileleri ve Kamuoyu
Terörün yarattığı acılar, sadece güvenlik boyutuyla sınırlı kalmayıp, toplumun psikolojik ve sosyal yapısında derin izler bırakmıştır. Şehit aileleri ve gazilerimizin yaşadığı travmalar, toplumsal hafızamızda kalıcı etkiler yaratmıştır. Ancak insani boyut, sürecin tartışmalarında çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Medyanın süreci şekillendirmedeki rolü, eleştirel seslerin bastırılması ve kamuoyunun tek taraflı algıya yönlendirilmesiyle sonuçlanmıştır. Sürece karşı çıkanlar, “barışa karşı olmakla” suçlanmakta, bu da demokratik tartışma ortamını zayıflatmaktadır.
Ekonomik Zorluklar ve Siyasi Güven Sorunu
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik krizler, adaletsiz hukuki uygulamalar ve yönetilemez boyutlardaki sorunlar, siyasete olan güveni derinden sarsmıştır. Bu ortamda milletimizin anayasa değişikliklerine destek vermesi beklenmemektedir. Ekonomik zorluklar, terörle mücadele kaynaklarının kısıtlanmasına ve toplumsal huzursuzluğun artmasına yol açarken, siyasi aktörlerin stratejileri de karmaşık ortamda şekillenmektedir.
Siyasi Aktörlerin Stratejileri ve Meşruiyet Arayışı
İktidar, muhalefeti sürece dahil ederek meşruiyet arayışına girmiş, süreci mecliste çözme çabası içine girmiştir. Ancak toplumsal desteğin yetersizliği nedeniyle çeşitli araçlara başvurma niyetindedir. Muhalefetin ise küresel aktörlerle iş birliği içinde süreci yönetebileceğine dair işaretler vermesi, uluslararası boyutun sürece etkisini gösterme potansiyeli, Türkiye’nin iç siyasetini daha da karmaşık hale getirmektedir.
Hukuki ve Anayasal Boyut: Riskler ve Tehditler
Planlanan anayasa değişiklikleri, PKK’nın yıllardır dillendirdiği taleplerin yasal zemine taşınması riskini barındırması, devletin birliğini ve hukuk sisteminin bütünlüğünü tehdit eden ciddi gelişme olmakla beraber, hukuki süreçlerin şeffaf, adil ve milletin iradesine uygun şekilde yürütülmesi hayati önem taşımaktadır. Anayasal değişikliklerin toplumsal yapıya etkileri, uzun vadeli ve kapsamlı değerlendirmeler gerektirmektedir.
Medya, Kamuoyu ve Bilinçlendirme
Medyanın tarafsız ve çok sesli yayıncılık anlayışından uzaklaşması, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmekte ve demokratik tartışma ortamını zayıflatmaktadır. Kamuoyunun bilinçlenmesi için eğitim ve farkındalık çalışmaları artırılmalı, eleştirel düşünce teşvik edilmelidir. Medya, sürecin sağlıklı ilerlemesi için araç değil, sorumluluk sahibi aktör olarak hareket etmelidir.
Uluslararası Boyut ve Türkiye’nin Stratejik Konumu
Sürecin uluslararası aktörler ve küresel politikalarla ilişkisi, Türkiye’nin stratejik konumunu daha da karmaşık hale getirmekte ve dış müdahaleler ve küresel güç dengeleri, iç siyasetin dinamiklerini doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle dış politikada milli çıkarların ön planda tutulması ve bağımsız karar alma mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekmektedir.
Geleceğe Yönelik Uyarılar ve Sorumluluklarımız
Millet olarak uyanık ve bilinçli olmak zorundayız. Ülkemizin bütünlüğü ve geleceği için, bağımsız hareket edemeyen, iradesi zayıflatılmış siyasi aktörlere karşı dikkatli olmalı, demokratik değerlerimizi ve milli birliğimizi korumalıyız. Gelecek nesillerimizin huzur ve güven içinde yaşayabilmesi için, her zamankinden daha fazla sorgulayıcı, bilinçli ve kararlı duruş sergilemek hepimizin ortak sorumluluğudur.
HAŞİM YANAR