Yapay Zeka ve DNA Teknolojisiyle İnsanlığı Yeniden Şekillendiren Gizli Güçler
Yapay zeka ve genetik mühendisliğin kesişiminde duran insanlık, bilimsel ilerleme görünümü altında sunulan teknolojilerin küresel elitler tarafından toplumları yeniden şekillendirmek için kullanılabileceği kritik eşikte bulunuyor. Google‘nin 2025’e kadar AI tasarımlı ilaçların klinik deneylere gireceği açıklaması dönüşümün hızını gösterirken, genetik veri kontrolünden nüfus mühendisliğine, elit ailelerin genetik üstünlük arayışından DNA tabanlı gözetime uzanan yeni düzen, insanlığın özgür iradesini ve biyolojik egemenliğini tehdit ediyor.
Elit Ailelerin Genetik Üstünlük Arayışı ve Veri Kontrolü
Tarih boyunca Rockefeller ve Rothschild gibi elit aileler soylarını “saflaştırma” çabalarını öjeni hareketlerini finanse ederek bilimselleştirirken, günümüzde Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda CRISPR-Cas9 teknolojileri “insanlığın geleceği” adı altında tartışılıyor ve elitler imkanları öncelikle kendi çocuklarına üstün zeka ve uzun ömür sağlamak için kullanmayı hedefliyor. 23andMe ve Ancestry.com gibi elit ailelerce finanse edilen DNA test şirketleri milyonlarca insanın genetik verilerini toplarken, Trilateral Komisyon’un gizli toplantılarında belirlenen stratejilerle AI algoritmaları, verileri analiz ederek belirli popülasyonların genetik zayıflıklarını ve davranışsal eğilimlerini haritalandırıyor, böylece insanlık tarihinin en kapsamlı biyolojik gözetim sistemi oluşturularak genetik bilgilerimiz rızamız olmadan güç odaklarının kontrolüne geçiyor.
Yapay Zeka Ve Gen Düzenlemenin Tehlikeli Birleşimi
Google DeepMind’ın AlphaFold sistemi, buzdağının sadece görünen kısmıyken, kamuoyuna açıklanmayan ileri düzey sistemler insan genomunun tamamını manipüle edebilecek kapasiteye ulaştı. Isomorphic Labs gibi şirketler “insanlığın yararı” iddiasıyla, DNA’daki genleri aktive/deaktive ederek itaat davranışlarını tetikleyen, görünürde hastalık tedavi eden ancak beyni etkileyen ilaçlar tasarlayabilirken, milyarlarca genetik kombinasyonu saniyeler içinde analiz eden AI, insan evrimini değiştirme gücüne sahip. Demis Hassabis’in 2023’te “Protein katlanma problemini çözdük, sıra ilaç tasarımında” açıklaması teknolojilerin hızla uygulanacağını gösterirken, protein katlanması gibi karmaşık biyolojik süreçlerin tam anlaşılmadan manipüle edilmesi ve epigenetik faktörlerin AI modellerinde tam temsil edilememesi, öngörülemeyen yan etkilere, beklenmedik mutasyonlara ve sonraki nesillerde katastrofik sonuçlara yol açabilir.
Küresel Nüfus Kontrolü Ve Genetik Manipülasyon
Dünya nüfusunun kontrolü, elitlerin gündeminde önemli yer tutarken, Rockefeller Vakfı’nın finanse ettiği programlar gelişmekte olan ülkelerde doğurganlığı azaltmayı hedefliyor. AI destekli gen düzenleme teknolojileri, belirli popülasyonların genetik yapısını analiz ederek doğurganlığı etkileyen genleri hedefleyen ilaçlar tasarlayabilir ve nesiller içinde popülasyonları azaltabilir. Nature Biotechnology’de yayınlanan araştırmalar, mRNA teknolojisindeki lipid nanopartiküllerin üreme organlarına ulaşabildiğini gösterirken, Pentagon’un DARPA programı “savunma amaçlı” genetik mühendisliği projelerini biyolojik savaş kapasitesine entegre ediyor. Bill & Melinda Gates Vakfı’nın Afrika ve Güney Asya’daki doğum kontrol programları “kadın sağlığı” söylemiyle meşrulaştırılsa da, gerçek motivasyon belirli etnik grupların genetik yapısına göre özelleştirilmiş müdahalelerle demografik yapıyı uzun vadede değiştirmeyi amaçlayan küresel nüfus mühendisliğidir.
Genetik Gözetim Ve Dijital Kontrol Toplumu
Geleneksel kamera sistemlerini aşan modern gözetim mekanizmaları, genetik verileri entegre ederek kaçınılmaz kontrol aracına dönüşmekte. Çin’in genetik yatkınlıkları puanlayan Sosyal Kredi Sistemi ve Batı’daki sigorta şirketlerinin “aktüeryal hesaplamalar” maskesi altında uyguladığı genetik ayrımcılık, aynı madalyonun iki yüzü. Giyilebilir teknolojiler ve teknoloji devlerinin “sağlık araştırması” kisvesiyle topladığı biyometrik veriler, davranış manipülasyonuna hizmet ederken, COVID-19 sürecinde “halk sağlığı” bahanesiyle yaygınlaşan dijital kimlik sistemleri, geri dönüşsüz gözetim altyapısı kurdu. Palantir gibi şirketlerin hükümetlerle işbirliği içinde geliştirdiği “öngörücü polislik” sistemleri, genetik yatkınlıklara dayanarak suç potansiyelini tahmin etmeyi hedefleyerek, “Minority Report” filmindeki distopik senaryoları günümüz gerçeğine dönüştürüyor.
Klinik Deneylerin Karanlık Yüzü Ve Genetik Sömürgecilik
Demis Hassabis’in 2025 sonuna kadar AI tasarımlı ilaçların klinik deneylere gireceği açıklaması, COVID-19 aşılarındaki gibi güvenlik testlerinin “AI güvenilirliği” bahanesiyle tehlikeli biçimde kısaltıldığını gösteriyor. Sistemler yan etkileri gizleyip veri manipüle edebilirken, FDA gibi kurumlar bunu tespit etmekte yetersiz kalıyor. Şirketler, AI ile keşfedilen genetik dizileri patentleyerek insan genomu üzerinde tekel hakları elde ediyor; insanlar kendi DNA’ları için telif ödemek zorunda kalabilirken, özellikle Afrika’daki yerli topluluklar, çoğu zaman onamları alınmadan toplanan genetik materyallerinden elde edilen milyarlarca dolarlık kârlardan mahrum bırakması “genetik sömürgecilik” olarak adlandırılan kolonyal dönem sömürüsünün modern versiyonudur.
Genetik Deneylerin Gizli Laboratuvarları
Dünya genelindeki askeri üslerde kamuoyundan gizlenen ileri düzey genetik araştırmalar, “süper asker” geliştirmeden biyosilahlara kadar uzanıyor. DARPA’nın böceklerle bitki genetiğini değiştiren “Insect Allies” programı ve Wuhan’daki virüsleri tehlikelileştiren “işlev kazanımı” çalışmaları, COVID-19 tartışmalarıyla birlikte ciddi risk oluştururken, Japonya ve ABD’deki insan-hayvan DNA’sını birleştiren “kimerik” deneyler organ nakli alternatifi geliştirmesi etik sınırları aşabilir. Araştırmalar, denetimsiz laboratuvarlarda yürütülürken, birçok enstitü merkezlerinde AI destekli genetik mühendislikle belirli etnik grupları hedefleyen “etnik biyosilahlar” geliştirilme olasılığı, uluslararası anlaşmalara rağmen endişe yaratıyor.
Devam edecek…
Bir sonraki bölümü okumak için tıklayınız…

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.