Trump-Erdoğan Görüşmesi: Perde Arkası ve Yankıları
Son günlerde uluslararası ve Türkiye siyaset arenasında yankı uyandıran telefon görüşmesi, pek çok spekülasyonu ve derin sorgulamayı beraberinde getirdi. Eski ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında gerçekleşen diyalog, Trump tarafından “çok iyi ve üretken” olarak nitelendirilse de, açıklamanın satır araları ve kamuoyuna yansıyan tepkiler, “üretkenliğin” kimin lehine olduğu konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor.
Acaba görüşme, yeni dönemin habercisi mi, yoksa geçmişin hayaletleriyle dolu tekrar mı?
“Üretken” Görüşmenin Şifreleri Çözülüyor mu?
Trump’ın açıklamasına göre, görüşmede Rusya-Ukrayna savaşı, Suriye, Gazze ve “daha fazlası” gibi kritik başlıklar ele alınmış. Ancak, “üretkenliğin” somut çıktıları ve Türkiye açısından ne anlama geldiği muğlaklığını koruyor. Özellikle Suriye ve Gazze gibi Türkiye’nin hayati çıkarlarının olduğu bölgelerde nasıl “üretimden” bahsedildiği merak konusu. Şam kalesinin yıkıldığı, İsrail ve ABD’nin Barzani ile fiziki temaslarının güçlendiği ortamda, “üretkenliğin” hangi tarafın değirmenine su taşıyacağı endişeyle bekleniyor.
Türk kamuoyu, Erdoğan’dan “iyi ve üretken” konuşmanın ayrıntılarını, özellikle Türkiye’nin kazanımlarını duymayı talep ediyor; zira “ABD için iyi ve üretken” olanın, her zaman Ankara için de aynı anlama gelmediği acı tecrübelerle sabit.
Rahip Brunson Gölgesi ve Aba Altından Gösterilen Sopa
Trump’ın açıklamasında özellikle Rahip Andrew Brunson olayına vurgu yapması, dikkatlerden kaçmayan ve en çok tepki çeken nokta oldu. Brunson’ın “talebi üzerine hemen Amerika Birleşik Devletleri’ne geri dönmesine yardımcı olunduğu” ifadesi, birçok kişi tarafından geçmişteki baskının ve tehdidin hatırlatılması olarak yorumlandı.
Acaba Trump, hatırlatmayla gelecekteki olası talepleri için zemin mi hazırlıyor, yoksa “ben ne desem yapar” mesajını yineliyor olması, “temcit pilavı gibi ısıtılıp sofraya konan rahip” benzetmeleriyle eleştirilirken, aynı zamanda Türkiye’nin egemenlik hakları ve yargı bağımsızlığı konularında derin kaygılara yol açıyor. “Sarı kafa aba altından sopa gösteriyor” yorumları, endişelerin somut ifadesi olarak öne çıkıyor.
“Daha Fazlası” ve Gizlenen Gündem Maddeleri
Görüşmede ele alındığı belirtilen “daha fazlası” ifadesi, spekülasyonlara açık kapı bırakıyor. Acaba “daha fazlası” içinde, ABD’nin uranyum peşinde olduğu iddiaları mı var, yoksa Türkiye’nin iç siyasetine yönelik beklentiler mi?
Özellikle ABD ile Türkiye arasındaki en ciddi sorunlardan biri olan PKK/PYD terör örgütlerine verilen destek konusuna Trump’ın açıklamasında tek kelimeyle dahi değinilmemesi, “Trump denen züppenin sadece kendi çıkarlarına göre iyi ayar verdiği” şeklinde sert eleştirilere neden olurken, Ankara’nın sessizliği, Türkiye’nin ulusal güvenlik kaygılarının ne ölçüde dikkate alındığı sorusunu akıllara getiriyor.
“Mükemmel İlişki” Söylemi ve Gerçekler Arasındaki Uçurum
Trump’ın başkanlığı dönemindeki “mükemmel ilişkiden” bahsetmesi ve Erdoğan ile birçok konuda “yakın çalıştıklarını” belirtmesi, geçmişte yaşanan krizler ve Erdoğan’a hitaben yazıldığı iddia edilen mektubun mürekkebinin henüz kurumadığı gerçeğiyle çelişiyorken, “dostluk” söyleminin ne kadar samimi olduğu ve uluslararası ilişkilerde kişisel sempatilerin ulusal çıkarların önüne geçip geçemeyeceği tartışılıyor.
“Böyle dost düşman başına” veya “düşmanın seni övüyorsa sende sorun var demektir” şeklindeki tepkiler, çelişkili duruma işaret ediyor. Acaba Trump, Erdoğan’ı “seviyor mu, dövüyor mu, yoksa ayar mı veriyor?” sorusu, kamuoyunun kafasını kurcalamaya devam ediyor.
Ulusal Onur ve Egemenlik Tartışmaları Alevleniyor
Bu telefon görüşmesi ve sonrasında yapılan açıklamalar, Türkiye’de ulusal onur ve egemenlik tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Trump’ın tavrının “dalga geçer gibi” olduğu ve Türkiye’yi “rezil ettiği” yönündeki yorumlar, toplumda biriken tepkinin yansıması. “Emir yağdırılıyor” veya “ne dersem yapar diyor, emir erim” gibi ifadeler, Türkiye’nin uluslararası arenadaki konumu ve pazarlık gücü hakkında ciddi endişeleri beraberinde getiriyor.
Vatandaşlar, tür görüşmelerin ülkenin çıkarlarına hizmet etmediği, aksine yeni tavizlere yol açabileceği kaygısını taşıyor. “Hiç görüşmeseler yurdumuz için daha iyi olur” temennisi, derin hayal kırıklığının ve güvensizliğin göstergesi olarak okunmalı.
Sonuç olarak, “üretken” telefon diplomasisinin, Türkiye için ne tür sonuçlar doğuracağı ve ulusal çıkarların ne ölçüde korunabildiği, zamanla daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır; ancak şimdiden kamu vicdanında derin yaralar açtığı aşikar.
Sadi ÖZGÜL

Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.