Çıkar Uğruna Ayaklar Altına Alınan Değerler
Batı’nın, tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de kendi çıkarları söz konusu olduğunda ilke ve değerlerini kolayca bir kenara bırakabildiği, hatta ahlaki sınırları zorlayan eylemlere girişebildiği sıkça dile getirilmektedir. Özellikle radikal İslam’ın yükselişinde Batı’nın rolü, tartışmaların merkezinde yer almaktadır.
Radikal İslam’ın Müslümanların değil, Batı’nın ihtiyacı olduğu ve Batı tarafından yaratılıp kullanıldığı yönündeki iddialar, uluslararası ilişkilerin karmaşık doğasını ve güç odaklarının manipülatör potansiyelini gözler önüne sererken, Batı’nın medeniyet anlayışının yalnızca kendi sınırları içinde geçerli olduğu, çıkarları söz konusu olduğunda ise bu anlayışın hızla terk edildiği gerçeğini de beraberinde getirmektedir.
Radikal İslam’ın Batı Projesi Olduğu İddiası
Radikal İslam’ın Batı’nın projesi olduğu ve Batı tarafından desteklendiği yönündeki iddialar, bölgedeki istikrarsızlığın ve çatışmaların temel nedenlerinden biri olarak gösterilen görüşe göre, Batı ülkeleri kendi jeopolitik ve ekonomik çıkarları doğrultusunda radikal grupları desteklemekte, bölgedeki dengeleri kendi lehlerine çevirmek için bu grupları birer maşa olarak kullanmaktadır.
Geçmişte Sovyet ordularına karşı Ahmed Şah Mesud yerine Taliban’ın tercih edilmesi gibi örnekler, Batı’nın pragmatik ve çıkarcı yaklaşımını destekleyen argümanlar olarak sunulmaktadır. Ayrıca, radikal İslam’ın arkasında Siyonistlerin, siyasal İslam’ın arkasında İngilizlerin, ılımlı İslam’ın arkasında ise Vatikan’ın olduğu gibi komplo teorileri de tartışmaların parçasıdır.
Çıkar Odaklı İlişkiler ve Ahlaki Çöküş
Ülkelerin diğer ülkelerle olan ilişkilerinde ilke ve değerlerden ziyade çıkarların belirleyici olduğu gerçeği, uluslararası politikanın acımasız yüzünü ortaya koymaktadır. Önemli olanın “gemiyi iyi yürütmek” olduğu yönündeki pragmatik yaklaşım, ahlaki değerlerin kolayca feda edilebileceği zemini işaret etmektedir. Dün terörist ilan edilen kişilerin bugün devlet başkanı yapılıp kucaklanması, çıkar odaklı ilişkilerin en çarpıcı örneklerinden biridir. Bu tür durumlar, Batı’nın demokrasi, insan hakları gibi değerleri yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda kullandığı ve samimi olmadığı ortaya koymaktadır.
İç ve Dış Düşmanlar Arasındaki Bağlantı
Dış düşmanların iç düşmanları, iç düşmanların ise dış düşmanları desteklediği yönündeki görüş, ülkelerin iç dinamikleri ile dış güçlerin müdahaleleri arasındaki karmaşık ilişkiyi vurgulamaktadır. Bu bakış açısına göre, içteki işbirlikçiler sayesinde ülkeler içeriden yıkılmakta, dış güçler ise bu durumdan nemalanmaktadır. Yurttaşlık bilinci olmayan ulus devletlerin içeriden yıkılmaya daha müsait olduğu tezi, toplumsal birlik ve beraberliğin önemini ortaya koymaktadır. Emperyalist güçlerin, kendi çıkarları için kullanışlı maşalar bulmakta zorlanmadığı ve maşaların genellikle içeriden çıktığı iddia edilmektedir.
Din ve Cehaletin Sömürülmesi
Bazı görüşlere göre, dinin çoğu zaman insanları kullanmanın en zarif bahanesi olduğu ve sorgulamadan korkanların teslimiyeti seçerek karar alıcıların politikalarını kolayca uygulamasına olanak sağladığı iddia edilmektedir. İlim ve bilimden uzak ülkelerin sömürülmeye mahkum olduğu, dinin ise cehalet üretme aracı olarak kullanıldığı yönündeki eleştiriler, eğitim ve aydınlanmanın önemini vurgulamaktadır. Emperyalist güçlerin, dini kullanarak toplumları bölüp parçaladığı ve yeraltı/yerüstü kaynaklarını yağmaladığı yönündeki iddialar, dinin siyasete alet edilmesinin tehlikelerine dikkat çekmektedir.
Türkiye’nin Konumu ve Geleceği
Türkiye’nin Batı ile ilişkileri ve kendi jeopolitik konumu, tartışmaların odağında yer almaktadır. Atatürk’ün hedefinin Batı’yı taklit etmek değil, muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak olduğu yönündeki görüş, Türkiye’nin kendi yolunu çizmesi gerektiği fikrini desteklemektedir. Türkiye’nin Batı ile ilişkisini kestiği anda siyasal İslam’ın biteceği yönündeki iddia, siyasal İslam’ın Batı tarafından desteklendiği tezini güçlendirmektedir. Ülkenin çıkarları için doğru adımların atılması gerektiği, aksi takdirde başkalarının oyununda figüran olunacağı yönündeki uyarılar, Türkiye’nin uluslararası arenadaki konumunu ve geleceğini sorgulatmaktadır.
İkiyüzlülük ve Ahlaksızlık
Batı’nın ikiyüzlü ve ahlaksız politikaları, metinde sıkça vurgulanan temadır. Kendi ülkelerinde belli yaşam standardı yakalamış olsalar da, çıkarları söz konusu olduğunda her türlü ahlaksızlığı yapmaktan çekinmedikleri iddia edilmektedir. Teröristlere sempati duyan, onları devrimci olarak nitelendirenlerin olduğu yönündeki eleştiriler, ahlaki değerlerin ne kadar kolay göz ardı edilebildiğini göstermektedir. Para ve lüks için her şeyi yapmaya hazır olanların varlığı, ahlaki çöküşün boyutlarını ortaya koymaktadır.
Sadi ÖZGÜL
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.