İsrail’in Kanlı Eli Yine Denizde! Gazze’ye Giden Yardım Gemisi Vuruldu!
Uluslararası sularda seyreden sivil yardım gemisine yönelik alçakça saldırı, vicdanları yeniden sarstı. Gazze’ye umut taşıyan filonun parçası olan gemi, failleri meçhul (!) insansız hava araçları tarafından hedef alınan saldır, sadece bir gemiye değil, aynı zamanda uluslararası hukuka ve insanlığa karşı işlenmiş açık meydan okumadır.
Peki, pervasızlığın arkasında kim var ve amaç ne?
Uluslararası Sularda Devlet Terörü Şüphesi
Malta açıklarında, gece yarısını biraz geçe yaşanan olayda, “Vicdan” isimli gemi iki kez hedef alındı. Saldırı, geminin gövdesinde ciddi hasara yol açarken, çıkan yangın ve jeneratörün kasıtlı olarak vurulmasıyla gemi enerjisiz kaldı, batma tehlikesiyle burun buruna geldi. Organizatörler, Özgürlük Filosu Koalisyonu (FFC), olası sabotajları önlemek amacıyla görevi medya karartması altında yürüttüklerini belirtmişlerdi.
Ancak görünen o ki, hiçbir önlem, Gazze‘ye uzanan yardım elini kana bulamak isteyenleri durdurmaya yetmedi. Saldırının ardından yapılan acil yardım çağrısı, yakınlardaki römorkör tarafından yanıt bulsa da, mürettebat gemiyi terk etmeyi reddetti. durum, faillerin amacının sadece korkutmak değil, aynı zamanda görevi tamamen engellemek olduğunu düşündürüyor.
Yardım Misyonunun Engellenmesi ve Failler
Saldırıya uğrayan gemi, Gazze’deki insanlık dramına bir nebze olsun çare olmak için yola çıkan daha büyük filonun parçasıydı. Aralarında deneyimli aktivistlerin, emekli askerlerin ve hatta küresel çapta tanınan iklim savunucularının da bulunduğu onlarca kişi, Malta’da gemiye katılmayı bekliyordu. FFC sözcüleri ve katılımcı aktivistler, saldırının faili olarak açıkça İsrail’i işaret ediyor.
Emekli ABD’li albay, yaşananları “masum gemiye yönelik vahşi saldırı” olarak nitelendirirken, İsrail’in geçmişte de benzer filolara yönelik şiddet eylemlerine başvurduğunu hatırlatıyor. Nitekim şüpheler yersiz değil; zira İsrail’in bu tür operasyonlardaki sicili oldukça kabarık.
Tarihin Tekerrürü ve Türkiye’nin Kaçınılmaz Tavrı
Yaşananlar, akıllara kaçınılmaz olarak 2010 yılında yine uluslararası sularda İsrail güçleri tarafından saldırıya uğrayan ve Türk aktivistlerin de hayatını kaybettiği Mavi Marmara gemisini getiriyor. O saldırıda 10 sivil aktivist hayatını kaybetmiş, onlarcası yaralanmıştı. Birleşmiş Milletler raporu, ölümlerin en az altısının “yargısız, keyfi ve acele infaz” niteliğinde olduğunu ortaya koyduğu tecrübe ışığında, Türkiye’nin son saldırıya sessiz kalması düşünülemez.
Ankara’nın, faillerin İsrail olduğuna dair güçlü şüpheleri dile getirmesi ve olayı en sert şekilde kınaması beklenen saldırı, sadece yardım girişimine değil, aynı zamanda Filistin halkıyla dayanışma gösteren herkese ve dolaylı olarak Türkiye’nin bölgesel duyarlılıklarına yönelik gözdağı niteliğindedir.
Türkiye Sahneye Çıkmalı: Olası Adımlar Ne Olmalı?
Türkiye’nin sadece kınamakla yetinmeyip daha somut adımlar atması gerektiği açıktır. Diplomatik kanalların sonuna kadar zorlanması, İsrail büyükelçisinin çağrılarak izahat istenmesi ilk adımlar olabilir. Ancak yetmez! Ankara, olayın uluslararası bağımsız komisyon tarafından soruşturulması için Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası platformlarda öncü rol üstlenmelidir. Faillerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması için hukuki süreçlerin başlatılmasına destek vermelidir.
Ayrıca, gelecekteki benzer yardım girişimlerinin güvenliğini sağlamak adına, belki de uluslararası koalisyonlarla birlikte daha korunaklı konvoylar organize edilmesi veya en azından bu yönde caydırıcı diplomatik baskı oluşturulması tartışılmalıdır. Türkiye, bölgesel ve küresel vicdanın sesi olarak, bu pervasızlığın hesabının sorulması için tüm diplomatik ve hukuki kozlarını oynamalıdır.
Abluka Altında İnsanlık Trajedisi
Gazze Şeridi, aylardır süren yoğun İsrail ablukası ve saldırıları altında adeta açık hava hapishanesine dönüşmüş durumda. Temel ihtiyaç maddelerinin girişi engelleniyor, insanlar açlık ve susuzlukla mücadele ediyor. Uluslararası Kızılhaç Komitesi, bölgedeki yardım operasyonlarının “tamamen çökme” noktasına geldiğini belirtiyor. İki milyondan fazla insanın sistematik olarak aç bırakıldığı trajedi karşısında uluslararası toplumun sessizliği ise utanç verici.
İşte tam da bu noktada, Özgürlük Filosu gibi sivil inisiyatifler, hükümetlerin yapamadığını yaparak, vicdanın sesi olmaya çalışıyor. Ancak görünen o ki, bu ses de şiddetle bastırılmak isteniyor.
Hesap Verilebilirlik ve Uluslararası Tepki Çağrısı
Son saldırı, uluslararası hukukun ağır ihlalidir ve cezasız kalmamalıdır. Birleşmiş Milletler özel raportörü ve çeşitli insan hakları örgütleri, olayın aydınlatılması ve sorumluların hesap vermesi için çağrıda bulundu. İsrail büyükelçilerinin derhal ilgili ülkelerce çağrılıp izahat vermesi talep ediliyor.
Ancak geçmiş deneyimler, faillerin hesap vermekten kaçınma konusundaki ustalığını gözler önüne seriyor. Yine de cüretkar saldırılar karşısında sessiz kalmak, suça ortak olmak anlamına gelir. Dünya kamuoyu ve özellikle Türkiye gibi bölgesel aktörler, Gazze’deki soykırıma ve devlet destekli terör eylemlerine karşı daha güçlü ses çıkarmak zorundadır.
Aksi takdirde, benzer trajedilerin yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Sadi ÖZGÜL
Okuyucularımız, kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girerler.